Bugün artık kanadı kuyruğu kesilmiş kuşa döndürülen Nasreddin Hoca Festivali Türkiye’nin en eski etkinliklerinden biriydi. Kendine has program dokusu zamanla biçimlenmiş geleneksel hale gelmişti.

En önemli başroller Temsili Nasreddin Hoca ve onun ayrılmaz partneri eşeğiydi elbette… Günler öncesinden bakımlı güzel bir eşek bulunur hazırlanırdı.

Belediyenin kadrolu bir eşeği olmadığından bu hayvan çevre köylerden getirilirdi.

Geçmiş zaman günlerinden biri, 5 Temmuz sabahı yine temsili Nasreddin Hoca’yım. O günlerin Türbe girişindeki kazma kürek deposunda hazırlanıyorum, çevremde görevli zabıta memurları bana yardım ediyor. Festivallerin gizli kahramanı amir Ramazan Sarı’ya soruyorum:

“Eşeğim hazır mı?”

Herkes birbirine bakıyor, çünkü eşek yok!... Unutulmuş. Olur mu? Her şey olur bu olmaz Hoca eşeksiz bırakılamaz. Herkeste bir telaş? Bu dar zamanda onu nereden bulacağız.

Akşehir’de iki ayaklı eşşek çok ama dört ayaklısı yok!

O günlerde belediyenin büyük bir minibüsü var onunla dört zabıta vakit geçirmeden yola koyulup Engili tarafına gidiyor. Yolda belde tarlada bahçede ilk buldukları eşeği yükleyip Türbeye getirecekler…

Ve aranan çabuk bulunur, bir bahçenin içinde otlamaktadır. Yanına koşarak varıp arabaya doğru sürüklerken sahibi çıkar gelir:

“Eşeğimi nereye götürüyorsunuz?” diye bağırır.

“Hocaya götürüyoruz!”

“Ne Hocası kardeşim siz manyak mısınız?”

“Ayıp oluyor ama… Kıyafetimize bak biz belediyenin memuruyuz!”

“Ne memuru hepiniz eşşek hırsızısınız!”..

Adama yalvarıp yakarıp durumu anlatırlar. Geriye getireceklerine yemin ederler. Yine de inanmaz:

“Olmaz!” der, “Yanında ben de geleceğim.”

Bakarlar ki çareye yok çiftçi, zabıtalar ve eşek birlikte Türbeye getirilir. Türbenin yakınındaki bir ağaca bağlanır, çömez rolündeki Akşehirliler ve korku içinde eşeğe sarılmış o adam!.

Türbenin içinde duvar dibinde saklanıyorum halk görmesin diye, o mahşeri kalabalık Türbe yapısından uzaklaştırılmış. Güvenlik kontrol ediyor. Dış kapıdan giriş yapan protokol: Bakan, milletvekili ve muhtelif zevat yanıma yaklaştığında çığırtkan rahmetli Lütfi Ökesli;

“Hoca şenliklerin başlıyor, yanına eşeğini ve çömezlerini al da gel!” diyor.

Yerimden doğrulup kapıya yürüyor dışarı çıkıp halkı selamladıktan sonra mikrofonu alıyorum:

“Nerede benim Karakaçanım, çömezlerim nerede?” diye sesleniyorum.

Eşeğimi sürükleyerek getiriyorlar. Ona ve çömezlerime sarılıyorum. Eşek sahibi de yanlarında, aynısını yapmasam gücenecek onu da kucakladım.

Şaşkınlıktan dilini yutacak korkusuyla çevresine bakınıyor. Ne olup bittiğini anlamak için hala düşünüyor.

O an bir şeyi fark ediyorum; eşeğin yuları semeri yok! Şimdi buna nasıl bineceğim?

Çömezler yardım etti çıktım üzerine, cübbem manzara! yı kapattı… Kortej halinde önde ben ve eşeğim, yanımda eşekçi ve çömezlerim, arkada protokol ve konuklar, folklor ekipleri davul zurnalar…

Hayvanın ön hazırlığı yok, böyle işlere alışmamış kıpraşıp duruyor. Herkes mutlu, sevinçli ama ne çektiğimi bir bana bir de oturma bölgeme sorun!