Bayraklı Nafiz Gürman Mahallesi’ndeki Vali Namık Kemal Şentürk İlkokulu edebiyatımızın iki ünlü yazarını konuk etti. “Okumanın, Satrancın Yaşantımızdaki Yeri, Önemi” başlığı altındaki söyleşiye Savaş Ünlü ve Nil Pröttel katıldılar. Büyük ilgi gören söyleşiler okulun çok amaçlı salonunda gerçekleşti. Yazarlar okumanın, satrancın aynı amaca hizmet ettiğini vurguladılar. Öğrencilerin yoğun soruları yazarları mutlu etti. Okulun eğitimcileri de söyleşiden mutlu olduklarını dile getirdiler.

Etkinliğin oluşmasında en büyük pay kuşkusuz okulun öğretmeni Funda Deniz Tümen’indi. Önceki yıllarda aynı okulda birlikte çalıştığı meslektaşı Savaş Ünlü’yü okula davet etme düşüncesi ondan çıkmıştı. Okul Müdürü Bekir Yetkin, okula konuk olarak gelen yazarlar Savaş Ünlü ve Nil Pröttel’i kutlayıp teşekkür etti. “Okulumuza gelerek öğrencilerimizi iki önemli konuda aydınlatan Savaş Öğretmenim ve Nil Hanıma teşekkürü borç bilirim. Savaş Ünlü’nün geçmişte okulumuza yaptığı katkıları, eğitimciliği şimdi bile anlatılıyor. Nil Hanımın da iyi bir çevirmen ve yazar olduğunu biliyorum. Okulumuzda eğitim, öğretimin yanında sosyal etkinliklerle de öğrencilerimize yararlı olmak için elimizden geleni yapacağız. Yapıyoruz da… Bu etkinliğin gerçekleşmesinde emeği olan Funda Deniz Tümen ve Demet Karaosmanoğlu öğretmenlerimize, tüm öğretmenlerimize teşekkür ederim. Öğrencilerimiz edindikleri kitapları ara tatilde okuyarak tatili de değerlendireceklerdir” dedi.

İnsanın görev yaptığı bir yere daha sonra gitmesi duygulandırıyor kişiyi. Görev yaptığınız yıllarda herkesin yüreğine dokunduysanız bir başka güzellik demeti çıkıyor ortaya. 2000 yılıydı okula ilk gittiğimde bahçesinde inekler otluyordu. Cam, kapı kırık harap bir durumdaydı. Alt katların tüm camlarının yerine tenekeler monte edilmişti. Kendi halinde bir okul. Kolejden sonra öyle bir okula kendi isteğimle gidiyordum. Gözyaşlarımı tutamamıştım. Kentin göbeğindeki de çocuktu, varoştaki de çocuktu.

İlk işim Efsane Belediye Başkanı Ahmet Priştina’yı aramak olmuştu. Tanıyordum kendisini, durumu anlatınca iki gün içinde çalışmalar başlamıştı. Belediyelerin eğitime katkı payları vardı. Sevgili Ünal Ersözlü’yü nasıl unuturum. Her okula süt dağıtılıyordu. Bizim yöneticiler süt istememişler. Semra Aksu’yla görüşünce üç gün içinde çocuklarımız sütlerine kavuşmuştu.

Çocukları yazarlarla, şairlerle tanıştırmıştım. Öğrencilerimiz şiir okuyor, şiir defteri tutuyorlardı. Karşıyaka İlçe Milli Eğitim Müdürü Erdal Türker okulumuza geliyor, değişikliğe şaşıyordu. Öğrencilerim üç sayfalık uzun şiirler ezbere okunmaya başlamıştı. Gözyaşlarını tutamazdı durumu görünce. Yolu oraya düşen dostların uğrak yeriydi okulumuz. Hidayet Karakuş ve Mehmet Atilla’nın da yolu düşmüş. Gelmişken Savaş’ın yanına uğrayalım demiş Hidayet Hocam. Dört beş yıldır göremiyordum kendilerini. Sınıfa geldiler dersin ortasında, nöbetçi gelip söyledi. Çocuklara adlarını söylemedim. Sadece okuttuğum öykü adlarını söyledim. Tüm sınıf adlarını haykırınca duygusal insan Hidayet Karakuş gözyaşlarını tutamamış, hıçkırmaya başlamıştı.

Karşıyaka’nın sevilen başkanlarından dostum, ağabeyim Kemal Baysak, hiçbir isteğimizi geri çevirmedi. Öğrencilerimiz botla, montla tanıştılar onun sayesinde. O zamanki öğretmen kadrosu da gerçekten çok şey yapıyordular. Okula boş gelen yoktu. Öğrencilerimizi dershanelere yollamaya başlamıştım. Ceplerinden para çıkmıyordu elbette. Bizlere katkı sunan dershaneci dostlarım Metin Tire ve Refik Aydın’ın katkılarını nasıl unuturdum. Elimizden geleni esirgemedik… İl içi sınavlarda oklun adını duyurmaya başlamıştık. Yöredeki okul müdürleri beni kendi okullarına isterlermiş. Milli Eğitim Müdürümüz de; öğretmenimiz bir tane, hepinize nasıl göndereyim, diyormuş… Daha sonra anlatmıştı bu anısını Erdal Türker… Türk Kolejinden mezun öğrencilerimizin üniversiteye giden öğrencilerimize maddi katkıları da betona kazınır gibi belleğime kazınmıştır.

Onlarca öğrencim şu anda ülkemizin değişik yörelerinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyorlar. Bana söz vermişlerdi. Sizin gibi Türkçe öğretmeni olacağız… Oldular da görevim bitmemişti. Mesleklerinde de başarılı olsunlar diye katkımı sürdürüyordum. Kitaplar, kaynaklar, artık işime yaramazdı onlara veriyordum.

Okuldaki kadronun yarısı tanıdıktı, o zamandan kalma. Nasıl da sevgiyle karşıladılar. Can dostum yazar, çevirmen Nil, seni nasıl da seviyorlar, derken şaşkınlığını dile getiriyordu.

Tüm bunlar film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden dedemin sözleri kulaklarımda yankılandı: Bin yıl öğretmenlik yapsan da gerçek öğretmenliğin binde birini yaparsın…