Üç ay kadar bir zaman geçmişti geçmesine fakat küçük kızları Sevgi babasını çok özlüyor annesine sürekli olarak “Anne, babam neden yok? Babam ne zaman evimize gelecek? Yoksa babam beni sevmiyor mu?” gibi sorular soruyordu. Nermin bu sorulara cevap bulmaya çalışıyordu ya kalbine de bir acı saplanıyordu. Pazar günü bilgisayar masasına oturdu, kızgınlıktan elleri titriyordu ve Nazmi’ye mektup yazmaya karar verdi.
“Sevgili Nazmi!
Senden boşanalı üç ay oldu, sana yazıp yazmamakta tereddüt ettim. Sonunda bu mektubu yazmaya karar verdim. Bak yine sana sevgili Nazmi diye hitap ediyorum, evliliğimizde senin ne sevgililiğini gördümse. Sende sevgi değil sevgisizlik gördüm. Hor görme gördüm. Vicdansızlık ve kalpsizlik de sendeydi Nazmi. Güzel günlerimiz de olmadı mı? Nadiren de olsa oldu. Boşandıktan sonra kalacak yerin de kalmayınca annenlerde kaldığını duydum. Geçen gün çarşıda arkadaşın Hüseyin ile karşılaştık. Senden konu açıldı da Hüseyin söyledi. Annenlerde kalıyormuşsun. Boşandın da rahata erdin mi? Annenlerle de evliyken aramız hiç iyi olmadı. Beni diğer kardeşin Necmi’nin hanımını sevdikleri gibi hiç sevmediler. Onların kıymetli gelini hep Necmi’nin hanımı Selma oldu. Ben onlara iyi gelin olamadım. Beni sevmediler. Çünkü ben çalışıyordum. Evde kalıp onların ayağına dönemiyordum. Ben onlardan bir şey istemedim. Onlarsa hep ayaklarına döneyim istediler. Onlar kendi yanlarında kalacak, onlarla sürekli ilgilenecek bir gelin aramışlar. Ben çalışıyorum. Onlar kendilerine beni çalışan gelin olarak aldılar. Bile bile aldılar. Hem bizim küçük kızımız Sevgi vardı; ben işteyken biraz ilgilenseler, baksalardı, olmaz mıydı? Olmadı. Kreşe verdik, yine olmadı. Boşandık artık. Senin annen baban var ya Allahlarından bulsunlar Nazmi!
Evliyken annemlerin televizyonunun çanak anteninin kurulmasına yardım etmiştin ya annemler sana hâlâ dua ediyorlar. Boşandık fakat hâlâ sana karşı bir sevgileri var. Tabi senin içip için eve geldiğin günleri bana çektirdiklerini hep unuttular. Annem de babam da ikisi de yaşlılar. Senin annen ve baban bizimkilerden gençtiler. Çocukla ilgilenmediler. İnsan torununu sevmez mi? İlgilenmez mi? İlgilenmediler be Nazmi! Tamam, dedik olmuyorsa kreşe verelim. Kreşe verdik. Yine evliliğimizi yürütemedik. Boşanmamıza sebep sadece çocuğun bakımı, benim çalışmam da değildi. Asıl mesele senin o alkolik arkadaşın adı neydi adı batasıcanın! Selim miydi, Kemal mi? Onun gözü kör olsun. Beter olsun! Senin aklını o çeldi. Canınız estikçe yok meyhane, yok birahane! Dükkânı kapa git! Bu olacak iş mi? Kaç kere ben söyledim olmadı, annen baban söyledi yine dinlemedin. Bizim yuvamızı, mutluluğumuzu senin alkolün yıktı. Senin sorumsuzluğun, alkol bağımlılığın yıktı. Sonunda boşandık Nazmi! Boşandık her şey bitti! Sana bu mektubu neden yazıyorum anlatayım: Çocuk meselesinde çocuğun velayetini ben aldım. Senin de aylık kızımız Sevgi için dört bin lira vermende boşanma protokolümüz gibi kesinleşti. Üç aydır çocuğun nafakasını yatırıyorsun. Nafaka ve velayet konusunda bir sözüm yok. Zaten hâkim huzurunda anlaşmalı olarak dava dilekçesine ekli protokol şartları ile boşandık. Tamam çocuğun velayeti benim üzerimde fakat arada gelip çocukla sen de ilgilenir misin? Çocuğa evliliğimizde sevgini göstermedin artık hafta sonları mı olur on beşte mi olur çocukla gel ilgilen sevgini göster Nazmi. Evliyken de çocuğun tüm yükü bendeydi, çocuğu büyüttüm, bu yaşa getirdim, ilgin yok, bari çocuğumuza sevgini göster Nazmi!
Bu mektubumu yazmak hiç de kolay değil! Sana çok kızgınım Nazmi! Öfkeliyim. Biz seninle artık ayrı evlerdeyiz, sen annenlerle ben de ailemle kalıyorum. Tamam biz anlaşamadık, evlilik birliğini sürdüremedik. Bu bizim aile birliğimizin sonuydu. Yalnız unutmamamız gereken bir şey var: Sevgi kızımız. Sevgi günden güne büyüyor, günden güne seni özlediğini söylüyor, senin gelmeni bekliyor. Üç ay gibi bir zaman geçmesine rağmen, çocuğumuz hâlâ bizim evliliğimizdeki evin sıcaklığını arıyor. Her gün sen aklındasın. Her gün seni soruyor “Anne, babam ne zaman evimize gelecek?” diye sürekli soruyor. Tamam biz anlaşamadık, aramızda kırgınlıklar var bunun için ayrıldık, ayrı evlerde yaşıyoruz da diyemiyorum. Tamam bir seninle ayrıldık, boşandık fakat unutma ki bir çocuğumuz var. Ne olur kızımızı ihmal etme. Sevgi’nin babasının, sevgini kızımıza göster ve bir baba olarak onun hayatında kal. Babalığını evliliğimizde göstermesen de o hâlâ seni seviyor. Unutma ki o bizim kızımız! Şu anda bekarsın. İlerde evlenirsin. Kızımızı unutma. Sen onun babasının, kahramanısın, Lütfen onun hayatında bir baba olarak kal.
Unutma! Kızımız var ve kızımız için görüşmek ve konuşmak zorundayız. Boşanmış olsak da Sevgi hâlâ bizim kızımız. Artık yolumuzu ayırdığımız gibi hayatımızı da ayırdık. Artık senden sonra ben de hayatıma yeni bir adım atmak zorundayım. Bunun için de hazırlanıyorum. Bu mektubumu sana veda etmek için yazıyorum. Biz evliliğimiz boyuncu birbirimizi çok kırdık. Evliliğimizin bu hale gelip boşanmamıza sebep olan sorunun da sende olduğunu biliyorsun. Neyse, aynı konuları tekrar açmayayım. Şimdi başka birisi girdi hayatıma. Artık onunla evlenmeyi düşünüyorum. Bunun içinde bekleme süresinin kaldırılması davasının açılması gerekiyormuş, davayı açıp, en kısa zamanda da evleneceğim, artık bende mutlu olmak istiyorum.
Geçmişte mutlu olduğumuz günler de olmadı değil! Yalnız geleceğe hayatıma aldığım başka birisi ile yürüyeceğim. Almış olduğum bu kararı kolay almadım. Bu sefer vedam, elvedam gerçek. Bizden kalanlara veda ederek, bana ve kızıma değer verecek başka birisi ile evlenmek istiyorum.
Sana da kendi yolunda mutluluklar diliyorum.
Hoşça kal.” (Eylül-2025 /Akşehir)