Ülkemizde koronavirüs aşısı uygulanan insan sayısı 41 milyona ulaştı. Bu sayının 15 milyonuna 2 doz, 26 milyonuna tek doz aşı yapıldı.

Resmi rakamlara göre 83 milyon olan nüfusumuz; kayıt dışı göçmenler, kaçaklar, o veya bu nedenle sayılamayanlarla birlikte 90 milyon. O halde, 2 dozun birden uygulandığı vatandaşlarımızın toplam nüfusa oranı 6’da 1 seviyesinde ve herhangi bir kaydı bulunmadığı için hiçbir aşılanma grubunda yer alamayacak olan 7 milyon kişi var.

Diğer taraftan, 2 doz birden uygulanmış olsa da Çin aşısının en fazla yüzde 70, Alman aşısının ise en fazla yüzde 90 koruma olasılığı olduğu biliniyor.

Aylar önceki bir yazımda, koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren vatandaşlarımızın sayısına dair spekülasyon ve iddialar olduğunu hatırlatarak; “Merak etmeyin. İddialar doğru ise TÜİK 2020 yılı nüfus verilerini açıkladığında takke düşer, sayılar netleşir” demiştim.

Veriler açıklandı ve her yıl ortalama yüzde 2 ölüm artış oranı ile 2020 yılında 7-8 bin civarında artması beklenen ölüm sayısı, yanlış hatırlamıyorsam 150 bin civarında oldu. Bu artışın 50 bininin koronavirüsten kaynaklandığına dair resmi açıklama olduğuna göre (2020 yılı ve 2021 yılının ilk 4 ayını kapsayan 16 aylık dönemde) ölen diğer vatandaşlarımızın ölüm nedenlerinin ve böylesine bir sıçramanın neye dayandığının analiz edilmesi gerekiyor.

Bugünlerde başka bazı verilerde de dikkat çeken oranlar var. Örneğin, ülkemizdeki vaka sayısı Almanya’nın 3 katı. Ancak bu vakalar arasından yaşamını yitiren insan sayısı, yine Almanya’daki sayının üçte biri kadar. Yani 9 kat daha düşük bir can kaybı oranına sahibiz. Bunun nasıl mümkün olabildiğine de kafası takılıyor insanın.

Vaka verilerinde 100 binde 100 oranı, çok yüksek risk anlamına geliyor. 100 binde 51, adeta kırmızı alarm demek. Alman Sağlık Bakanı, ülkesinde bu oran 100 binde 35 olduğu için halkını uyarıyor. Bizde kaç olduğunu merak etmenizi ve öğrenmenizi öneririm.

Moskova Belediye Başkanı, yeni ve çok hızlı bulaşan bir mutantın şehirde etkili olduğuna dair bir açıklama yaptı. Oysa önümüzdeki günlerde Rusya’nın Türkiye’ye uçuşları açacağı haberine çok sevinmiş, başta Antalya olmak üzere turizm sektörünün yüzü gülecek demiştim.

Sağlık Bakanımız, virüsün yeni varyantlarına ilişkin bilgi paylaşımında; ülkemizde görülen 6 varyanttan söz etmişti. Dünya Sağlık Örgütü, tüm yeni mutasyonlar arasında 10 tanesinin ciddi anlamda risk yaratacağını duyurdu. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın da dikkat çektiği gibi epeyce bir süredir Bakanımızın açıklamalarında bu konuda bir veriye rastlayamıyoruz.

Dost acı, gazeteci doğru söyleyendir. Birçok Avrupalı ve Türk değerli bilim insanı, aşılama oranı nüfusun yüzde 70’ine ulaşmadığı sürece Dördüncü Dalga riski olduğunu aktarıyorlar. Ben bilimin yalancısıyım.

Tamam, moralimizi bozmayalım. Ticaret, turizm, hizmet sektörü yani topyekun ekonominin çarkları dönmeli. Ancak aynı zamanda bilinçli olmalıyız. Rehavete kapılmak, tedbiri elden bırakmak sadece can kaybımızı artırmakla kalmaz, uğruna risk aldığımız ekonomimizi de yeniden zora sokar. Nasreddin Hoca’nın torunlarına, yine onun üslubuyla seslenelim; lütfen bindiğiniz dalı kesmeyin!