Doğu Guta’da yaşananlar ile ilgili neredeyse tüm Avrupa medyası, Amerika medyası, BM, Avrupa Birliği özellikle de İsrail panik halinde ve Suriye Devlet Başkanı Beşsar Esad’a karşı çok büyük bir propaganda ve karşı kampanya düzenlemekteler. Özellikle İsrail Doğu Guta'daki muhaliflerin yenilmemesi için elinden geleni ardına koymuyor. Ki arada Suriye askeri noktalarını bile vurmaya çalışıyor. En son uçağı bu amacı gerçekleştirmek için Suriye topraklarına girdiğinde Suriye rejimi tarafından düşürülmüştü. Peki Batı medyası ve devletleri neden Doğu Guta’nın düşmesini istemiyorlar? Çünkü bölgedeki istikrarsızlık işlerine geliyor. İsrail’in güvenliği için bu şart.

Peki bizim ülkemizde Anadolu ajansı ve diğer hükümete yakın medya grubu neden Doğu Guta’nın Esad rejiminin eline geçmesini istemiyor? Her seferinde Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsedenler neden Rejimin oradaki teröristleri temizlemesini istemiyorlar? Doğu Guta'da sivillerin öldürülmesini doğru bulmuyorum ancak Doğu Guta’daki muhalifler sizce çok mu masum? Caminin içine dahil silah depolayan, çocuklara makyaj yapıp sosyal medyada Esad öldürdü diye yayınlayan muhalifler. Başkent Şam'a füze saldırıları düzenleyen muhalifler..Tüm Batı ülkeleri ve medyası Doğu Guta'daki sivilleri düşündükleri için mi Esad rejiminin eline geçmesini istemiyorlar? Yoksa başka emelleri mi var?? Biraz sorgularsak ve körü körüne Esad düşmanlığı yapmaz isek Suriye’de neler döndüğünü anlayabiliriz.

Akademisyen generaller

Akademisyenler özel hayatlarında sivil olarak yaşarlarken okula geldiklerinde yahut bir konferansta konuşmacı olduklarında neden asker gibi oluyorlar. Konuşmacı listesinde prof>doç>yrd.doç>dr.>öğretim görevlisi>araştırma görevlisi şeklinde sıralanıyorlar. Bunun askeri rütbe hiyararşisinden ne farkı var. Zira geçtiğimiz sene okulumuzdaki bir prof o zaman yardımcı doçent olan bir hocamıza sesini yükseltip ne yapması gerektiğini söyleme hakkını bulmuştu kendinde. Yardımcı doçent hocamız ağzını açıp tek kelam edememişti.

Saçma bir sistem. Amerika'da olaylar nasıl  diye arastırdım biraz, adamlar hocalarına ismi ile hitap ediyorlar. Biz ismi ile hitap etsek okuldan mezun etmeyecek "generaller" var. Ülkemizde belli bir yaşa geldin mi birkaç bilimsel makale yayınladın mı doç, prof oluyorsun. Oktay Sinanoğlu Türkiye'de okusaydı muhtemelen prof olması için en az 40 yaşına kadar beklemesi gerekirdi. Ama ABD'de 28 yaşında Prof olmuştur. Çünkü hak etmiştir. Türkiye'de ise askeri rütbe gibi terfi beklemen lazım gibi bir şey. Sistem oturmamış ve daha da oturmayacak gibi.

Akşehir Gölünde hiç su yok mu?

Sınıf arkadaşım Akşehir’i merak etmiş. Biraz tanıttım kendisine. Tarihi Camiler, türbeler, Hıdırlık ve Tekke piknik alanlarımız, Müzelerimiz.. Ancak sıra Akşehir Gölü’ne gelince duraksadım. “Akşehir Gölü’nde su yok mu?” diye sordu arkadaşım. Var da diyemedim yok da. Sağlıklı bir cevap veremedim. En son gördüğüm halini anlattım. Büyüklerimizin bize anlattığı Akşehir Gölü olsaydı da şevkle anlatsaydım arkadaşıma. Ne yazık ki yapamadım..

Sevinç ve Üzüntünüzü Şu Kişilere Açmayın

İnsanları üzünteri birleştirir. Ancak sevinçleri asla. En yakın arkadaşınız bile kendisinden üstün bir sevince sahip olduğunuzu gördüğünde içten içe kıskanacak ve sizin sevincinize üzülecektir.Kendisiyle eşit bir sevinç durumunda sırf kendisiyle eşit olduğunuz için o da sevinecektir. Üzüntü dediysem ortak yaşanan bir üzüntü. Yeri geldi mi sizin yaşadığınız üzüntüden haz alanlar dahi olacaktır. Bu durum o kişiyi rahatlatacaktır çünkü: "Ben iyi durumdayım o ise kötü durumda..." söylemi, kendi kendini tatmin etmenin bir yoludur aynı zamanda.

Sonuç olarak üzüntü ve sevinç herkese açılmamalı. Karşılıksız sevdiğiniz ve sizi karşılıksız seven insanlar hariç...