Saygıdeğer Okuyucularım! Edebiyatımızda deyim ve atasözleri büyük bir öneme sahiptir. Günlük hayatta, büyüklü-küçüklü hepimizin kullandığı pek çok deyim ve atasözü vardır. Öyle ki; gerek SBS, gerekse LYS türü sınavlarda bu konuyla ilgili sorulara rastlamaktayız. Peki,  kullandığımız bu kelime gruplarının anlamlarını ve özellikle çıkış kaynaklarını, yani; hikâyelerini biliyor muyuz? Bu sebepledir ki; edebiyatımızdaki bazı deyim ve atasözlerinin hikâyelerini daha yakından tanımaya çalışacağız:

SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEKMaxicep.com - Bazı Deyimlerin Hikayeleri

Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: “Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!”

ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ

Bolu dağlarında yaşayan Köroğlu efsanesini duymayanımız yoktur. Bir sabah Köroğlu kalktığında atını bağladığı yerde bulamamış. Düşünsenize; Köroğlu gibi biri için Attan mühim ne olabilir ki!
Önce bütün Bolu’nun, sonra da civar illerin altını üstüne getirmiş Köroğlu ama atını bir türlü bulamamış. Tesadüfen İstanbul’un Avrupa yakasındaki bir at pazarını gezerken atına rastlamış. Atta onu tanımış tabi ki. Köroğlu bindiği gibi yıldırım hızıyla uzaklaşmaya başlamış pazardan, satıcıda tabi peşinden. Kıyıya ulaştığında hemen bir tekne bulup atıyla beraber Üsküdar’a doğru yoluna devam etmiş Köroğlu. Satıcı beyimiz kıyıya vardığında Köroğlu çoktan Üsküdar’a varmış. Durumu gören biride o ünlü sözü patlatmış: “Boşuna uğraşma beyim, atı alan Üsküdar’ı geçti”

İNSANOĞLU KUŞ MİSALİ

Hazır Üsküdar’a geçmişken oradan devam edelim. Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş. Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış. İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış. Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış. Tekkenin de penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok.
Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım.
İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım.
Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider. Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır. Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali. Dün neredeydim, bugün neredeyim”

 

AĞZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK

Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Zamanla kendine yakıştırılan küfür bazlık şöhretine tahammül edemez olmuş. Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anlatıp sırf bu huyundan vazgeçmek
için dervişliğe soyunmaya geldiğini söylemiş. Şeyh efendi bakmış, adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz, matbahtan bir avuç bakla tanesi getirtmiş. Bunlara okuyup üfledikten sonra yeni dervişe dönüp tembih etmiş:
-Şimdi bu bakla tanelerini al. Birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy. Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak, sende küfür etmeme isteğini hatırlayıp o an da söyleyeceğin küfürden geçeceksin. Bakla ağzında
ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin
altına yerleştirirsin.
Adamcık şeyhinin dediği gibi tekkede kalıp kendini kontrol etmeye başlar. Bu arada şeyh efendi de bir yere gidince onu yanından ayırmamaktadır. Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi hızla açılır ve gençten bir kız çocuğu başını uzatarak,
- Şeyh efendi, biraz durur musun? Deyip pencereyi kapatır. Şeyh efendi söyleneni yapar, illa yağmur sicim gibi yağmaktadır. Sığınacak bir saçak altı da yoktur. Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar pencerede görünür ve,
- Şeyh efendi, der, birkaç dakika daha bekleseniz...
Şeyh içinden "lahavle" çekse de denileni yapmamak tarikat adabına mugayir olduğundan biraz daha beklemeyi göze alır. O sıra da küfürbaz derviş kendi kendine söylenmeye başlamıştır. Yağmurun şiddeti gittikçe artmakta, bizimkiler de iliklerine kadar ıslanmaktadırlar. Nihayet pencere üçüncü kez açılır ve kız seslenir:
- Gidebilirsiniz artık!..
Şeyh efendi merak eder ve sorar:
- İyi de evladım bir şey yok ise bizi niçin beklettin?
- Efendim, der kız, elbette bir şey var, sizi sebepsiz bekletmiş değiliz. Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu. Münasebetsizliğin bu derecesi üzerine şeyh efendi,
- Ulan derviş, der, çıkar ağzından baklayı..

HAKKINDA HAYIRLISI BÖYLEYMİŞ

Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor. Hikâye şöyle;
Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış. Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş. Aralarından biri şefmiş. Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş. Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona iç sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş. İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken,
“şefim bu şamdan benim ona göre” demiş. Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş. Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş”

                                                           ……………SÜRECEK……………