Cumhuriyet Bayramıydı. Okul müdürünün ricasını kırmayarak, Dereçine İlkokulundaki öğrencilere yaşadıklarını anlatacaktı. Bastonuna dayanarak köy okulunun yolunu tuttuğunda gençlik yıllarını hatırladı.

İzmir’in kurtuluşunda. Çocuklar gibi sevindiklerini, mavzerlerden havaya ek ateş ettiklerini… Kötüyü anımsamak istemiyordu. Ama okula varınca anlatacaktı çocuklara. Bilmeleri gerekirdi düşmanın yaptıklarını...

“Köylüm Niyazi ile yola çıkacaktık. Köy meydanlığında toplandı cümle alem. Yanık sesi ile 90 yaşına merdiven dayayan Akif Hocamız dua ettikten sonra vedalaştık ahali ile. Boğazımız düğüm düğüm. Bir taraftan şehit olup Peygamber’e komşu olma hayali, bir taraftan doğduğumuz köyden, sevdiklerimizden ayrılmanın acı hüznü… Çanakkale’ye gidenler gelememişti çünkü. Yemen’e gidenlerden bir daha kimse haber alamadı… Anamızın bağladığı çıkındaki (bohça) azıklarla, Akşehir yolunu tuttuk. Şemşik’ten, Yahsiyan’dan Nadir’den yaşıtlarımızla karşılaştık askerlik şubesinde…

Talim terbiye filan derken, usta asker olduk. Eskişehir’i düşman dövüyormuş… Cepheye gittik.. vurdukta vurduk kafire, onlara da bize vurdular… Siz hiç kandan göl gördünüz mü? Ben gördüm… Günlerce vuruştuk. Gece uykusu nedir bilmedik. Kumandamız, bir vakit sonra bölüğümüzü topladı.    Düşmana taarruz varmış… Allah izin verirse atacağız kafiri yurdumuzdan, dedi. Bir daha dünya gözü ile birbirinizi görememek var, aranızda helalleşin, benim hakkım hepinize helal olsun, dedi. Arkadaşlarımız ile helalleştik. Unutmam hiç Şuhut köyünden Harun vardı. İmamlık etmiş belli bir vakit,  Fetih suresini okudu, hep bir ağızdan amin dedik. Sabaha karşı, abdestimi aldım. Olur ya şehit olursam abdestli rahmana kavuşmak istedim… Taarruz başladı… Kemal  Paşa dürbünle Kocatepe’den izliyormuş. Kahramanca dövüştük. Kafir Afyon’a girmesinler diye tel örgü yapmış, kestik attık. Allah Allah diye vurduk kafire. Onlar hurra diye bağırıyorlardı…

Düşman önde, bizde arkada kovalamaya başladık. Gittikçe vaziyet kötüleşiyordu. Geçtiğimiz köylerde yangınlar çıkarmışlar. Camiler evler… Bir kadına rast geldim; aklını yitirmiş, kahpe Yunan ırzına tasallut etmiş. Başka bir köyde, körpe bir kız çocuğunun iman tahtasına saplamışlar süngüyü… Her geçtiğimiz yerde başka bir vahşet. Çok eziyet etmişler oralarda. Aklımı kaybetmemek için Allah’tan yardım diledim. Irkımıza yapılan bu zillet karşısında, şanlı ordumuz kafiri yok etmek için hücum üzerine hücum ediyordu.

İZMİR’İN KURTULUŞUNU GÖRDÜM

Dövüşe dövüşe vardık İzmir’e. Köylüm Niyazi’nin şehadet haberini aldım. Çok üzüldüm. Bir taraftan da kendimi teselli ettim. Denizi gördüm... Gevurun gemiler yanaşmış rıhtıma. Kafirin askeri gemiye binerken makineli tüfekçimiz bastı tetiğe. Bir taraftan tetiğe basıyor, diğer taraftan ‘Kahpe Yonan, alçak Yonan’ diye bağırıyordu… İzmir’de yerli gevurlar yaşarmış, onlar da kaçtı gittiler. Yunanın denize döküldüğünü gözlerimle gördüm. Yakılan köyleri ve nice mezalimi gözlerimle gördüm… Böyle işte evlatlarım. Çok çalışın. Türk yılmaz, Türk korkmaz, Türk çalışkandır. Bayramınız kutlu olsun…”

Kahraman gazi sınıftan ayrılırken, çocuklar ayağa kalktı. Geldiği yoldan, bastonuna dayanarak köye doğru ilerledi…

GAZİ MEHMET USLU; 1900 yılında Dereçine’de dünyaya geldi. İstiklal Harbine katıldı, savaşın bitiminde Dereçine’ye dönerek çiftçilikle uğraştı. 1983 yılında Dereçine’de vefat etti. Kendisine, kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verildi. Gazilik maaşına hiç dokunmadı… Cenazesinde askeri tören düzenlenmedi, milli bayramlarda köy okulunda çocuklara yaşadıklarını anlattı.

Dip Not: Gaziye ait İstiklal Madalyası, Dereçine eşrafından Rüştü Aytemir gazinin eşi Ayşe Aytemir’dedir. Aytemir ailesine katkılarından dolayı teşekkürü borç bilirim.