Ağaçları kesmeyeceğim demek bu kadar mı zor? Böylesine sert tek adam yönetimi; Türkiye'nin dünyadaki imajını çökertebilir. Ulusal görüntümüz yerlere serildi. Turizm gelirlerimiz azalır veya kökten kuruyabilir. Başa geçenler hoşgörülü olmalı. İstanbul'da on gün önce her şey güzeldi. Fakat, "Topçu kışlasının boş alanı; şimdiye kadar olduğu gibi insanlarımızın soluklanacağı, ağaçlarla dolu gezi alanı mı olsun? Yoksa AVM mi?" diye, tartışmaya izin verilmemesi; yalnızca İstanbul'un değil; tüm ülkenin problemi oldu. Yönetenlerin ille de rant gökdeleni yapma inadı, Türkiye'nin huzurunu yok etti. Çok eskiden topçu kışlasıymış. Ağaçlıklı gezi ve nefeslenme alanı olarak, halk yararlanıyor. Ağaçların kesilmesine karşı çıkmak; suç olamaz. İnadına; "Atatürk Kültür merkezini de yıkacağız!" diyerek; halkımız tahrik edilmemeliydi. Sorumsuz biri de; "Anıtkabiri de yıkarız" demiş. Yangına körükle gidilmemeli. Sertlik artarsa provokatörlere gün doğar. Taksim gezi alanına yapılacak bina; topçu kışlası mı olacak? Hayır! Yetkililer, "AVM veya Rezidans olacak" demişlerdi. Milyonlarca vatandaş gezi alanı olarak kalmasını istiyorsa; yerine getirmek gerekir. Dünya'daki saygınlığımızı bozacak sertliklerden kaçınılmalı. Polisler aldıkları emri uygulamak zorunda bırakıldı. SUÇ sertlik yönünde kesin emirler verip; polisle halkı karşı karşıya getirenlerindir. Yüksel Caddesi, metro alanlarının tamamı ve tüm Kızılay, beş gün geçmesine karşın; biber gazı yeni sıkılmış gibi yoğun kokuyor. Gözümden yaşlar, ağzımdan burnumdan sıvılar taştı. Büroma bile uğrayamadım. Zehirli gaz taşa toprağa öyle işlemiş ki; etkisi aylarca geçmez. Böyle bir kalabalığa teröristler ve provokatörler de karışır. Büfeler, bankalar, dükkanlar çok zarar görmüş. Yazık! Zarar katrilyonları geçer. Bazıları kimseye danışmak veya görüş almak istemiyor. Hep onların dediği olacakmış! Suç bu inadı sürdüren yönetimindir. Devlet Planlama Teşkilatı, üçüncü köprünün güzergahına karşıydı; hiç dikkate alınmadı. Yargı yürütmeyi durdurdu; uymak gerek! Bağımsız yargıya tahammülleri yok! Bu ne inat? Nasıl bir kibir? Ülke nüfusundan çoğunun yaşadığı kenti; nefes alınabilir vasıfta tutmak gerek! Ama tersi yapılıyor. Deprem Dede öldü; "İstanbul ve çevresinde deprem beklendiğini" söyleyip, rant düşkünlerini uyaran kalmadı! İstedikleri kadar nüfusu Mega kente çekecek ve yaptıkları gökdelen fiyatını tavana vurduracak yatırımları sürdürebilirler. Tarihi binaları yıkıp yerine trilyonlar kazanılacak AVM' leri dikebilirler! Yalnızca deprem tehlikesi bile, İstanbul çevresine bu kadar çok yatırım yapılmaması için yeterli sebeptir. Aşırı yatırımlar yeni iş olanakları yaratacağı için, halkımızın önemli çoğunluğu, ekinini tarlasını; beslediği hayvanları satarak, İstanbul çevresine yerleşmeye mecbur kalacak! Yapılacak iş; 1-devletin bütün kaynaklarını aynı riskli bölgeye gömmemek. 2-Vatandaşlara tepeden bakıp yaşam tarzı empoze etmemektir. Tam tersi bir uygulama var. *Üçüncü boğaz köprüsü, *Üçüncü hava limanı *Yeni bir çakma Boğaziçi ve daha neler, neler... BU kadar çok kaynağı aynı riskli yere yatırmak doğru mu? Başka kentlerimizin hiçbir bayındırlık hizmetine hakkı yok mu? Tüm ülke kaynakları yatırılarak iş ve istihdam alanlarının yığıldığı mega kente; bütün ülke halkı gelip yerleşse yeridir. Beklenen depremin, Allah göstermesin! gerçekleşerek ülke servetlerini boşa götürme ihtimali, hiç hesaba katılmıyor! *Yeni bir köprü yapacaksanız Çanakkale Boğazına yapın! Nefes alabileceğiniz yeşil alanları; tahrip etmemiş olursunuz. *Üçüncü Havalimanı yapmaktansa; Sabiha gökçen hava alanını genişletin! Atatürk Hava limanı, üç misli daha genişletilebilir. Hem çevresi boş; Hem de bitişiğindeki Askeri alanla birleşebilir. Tüm yatırımları Trakya yönünde yapmak; orada kapatılmış arazilerin aşırı değer kazanması sonucunu doğuracaktır. (Bazıları, asıl amacın da bu olduğunu söylüyor.) Daha önceleri "İstanbul'a gelenlerden pasaport ve vize isteyeceğinizi" söylemiştiniz. Şimdiki amaç ise; İstanbul nüfusunu beşe-ona katlamak gibi görünüyor. Bu kıyamet kalabalığında insanların Taksimde hava alacak bir alanı muhafaza etmek istemesi; doğal bir haktır. Tahribat yapan onlar değil; araya karışan provokatöler. Kırıp dökme sürerse, haklı iken haksız olursunuz. Kötü amaçlıları engelleyin. Artık gösteriler de sürmesin ki; kötü amaçlılar kentlerimize zarar veremesin!