Mecazen "korkusuz, gözü pek, atılgan" anlamında kullanılan deli kelimesi, tarih terimi olarak delice cesaret ve atılganlıklarından dolayı bir askerî zümreyi ifade eder. Kadere iman ve tevekkülün verdiği "yazılan başa gelir" düsturunu prensip edindiklerinden deli süvarileri tehlikelerden kaçınmazlar, cesaret ve kıyafetleriyle düşmanı şaşırtırlardı.

            Akıncılar gibi eyalet askeri statüsünde olan ve başlangıçta sadece Rumeli'de ve sınır beyliklerinde kullanılan deliler Türk asıllı olabildikleri gibi Slav, Boşnak, Arnavut, Hırvat ve Sırp gibi yerli halkların özellikle iri yarı, cesur gençlerinden de seçilebilirlerdi. Bunlar sefere ordunun önünde giderler, savaş sırasında gözlerini budaktan sakınmayarak düşman saflarını yarar, taburlarını deler, canlı esirler alarak onlardan düşman hakkında bilgi edinilmesini sağlarlardı.

            Mohaç Savaşı'nda Hüsrev Bey'in emrinde 10.000 kişilik deli kuvvetinin bulunduğu belirtilmektedir. XVII. yüzyıl Avusturya savaşlarında Tiryaki Hasan Paşa ve Lala Mehmed Paşa'nın delileri büyük kahramanlık göstermişlerdir.

            XVI. yüzyılda başlarına kurt, benekli sırtlan veya pars gibi vahşi hayvan derisinden yapılmış ve üzerine kartal tüyü takılmış kalpak giyen delilerin elbiseleri de arslan, kaplan veya tilki postundan, şalvarları İse kurt veya ayı derisindendi. Ayaklarına sivri burunlu, yüksek ökçeli, çıkrık mahmuzlu "serhadlik" denilen çizme giyerlerdi.

            Delilerin bindikleri atlar akıncı atları gibi çevik, kuvvetli ve uzun koşulara dayanıklıydı. Atlarının örtüsü de arslan, kaplan, tilki gibi vahşi hayvan derisindendi. Deliler de akıncılar gibi silâh olarak eğri pala, tekne kalkan, kostaniçe denilen orta uzunlukta mızrak. kılıç, balta ve bozdoğan kullanırlar, kalkanlarını kuş tüyleriyle süslerlerdi. Daha sonraları omuzlarında fitilli tüfek, bellerinde tabanca taşımaya başlamışlardır.

            “16. yüzyılda deliler; Rumeli beylerbeyi, Semendere ve Bosna sancak beylerinin yönetiminde; 17. yüzyılın sonlarından itibaren de Anadolu vezir ve beylerbeylerinin yönetimi altında olmuşlardır. 60'ar kişilik "bayrak" adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde "Delibaşı" adı verilen komutanları tarafından yönetilmişlerdir.

            “XVI. yüzyılda Önemli hizmetleri görülen deli teşkilâtı XVII. yüzyılda bozulmaya başlamıştır. Maiyetinde bulundukları vezir, beylerbeyi veya beylerin sık sık görevden alınmaları veya delilerin onların yanından ayrılmaları, başsız ve işsiz güçsüz kalmalarına sebep olurdu. Dolayısıyla yeni bir kapı buluncaya kadar toplu halde çevreye zarar verirler, köylere saldırır, ırza tecavüz eder. Katil bile olurlardı. Halktan "gel-geç akçesi" toplarlar. Bedavadan kendilerini ve atlarını besletirlerdi. Deli teşkilâtının ıslahı için ciddi bir tedbir alınmamış, hemen sadece taşradaki yüksek rütbeli İdarecilere ikaz yollu fermanlar gönderilmekle yetinilmiş, eşkıyalık yapanların öldürülmesinin caiz olduğu belirtilmiştir.

            Tebdil gezilerinde genellikle delibaşı kıyafetiyle dolaşan III. Selim'in 1792'de çıkardığı deli adının kullanılmasını yasaklayan fermanına rağmen deli taifesi ortadan  kaldırılmamıştır. Bu tarihten sonra Kütahya ve Konya dolaylarında yerleşen deliler eşkıyalığa devam etmişlerdir. Kocabaşı denilen delibaşının maiyetindeki deliler Kütahya'da, Delibaşı İsmail'in etrafındakiler Konya'da ve Akşehir’de "at ve şal akçesi" adıyla halktan para toplamışlardır. Nizâm-ı Cedîd aleyhine Konya'da meydana gelen 1803 olaylarında Delibaşı İsmail âsilere yardım etmiş, Konya valiliğine tayin edilen Kadı Abdurrahman Paşa'yı şehre sokmamıştı.

            Osmanlı-Rus savaşından sonra Rumeli'den Anadolu'ya geçen deliler, bir haytabaşı ve on sekiz delibaşının maiyetinde tekrar eşkıyalığa başlamışlardır. Ancak II. Mahmud, süvari Asâkir-i Mansûre'nin teşkilinden sonra merkeziyetçi politikasının bir gereği olarak deli teşkilâtını lağvetmiştir (1829). Karaman Valisi Esad Paşa'ya ve Öteki valilere gönderilen fermanlarda deli ocağının kaldırıldığı bildirilmiş, bunların dağılarak çift çubuklarıyla meşgul olmaları, itaat etmeyenlerin üzerine kuvvet gönderilerek ortadan kaldırılmaları emredilmiştir.

            Çoğu Akşehir ve Konya taraflarında bulunan delilerin Karaman valisinin kendilerine gönderdiği nasihatnameye kulak asmayıp dağılmamaları üzerine Esad Paşa, Konya ayanı Süleyman Bey'i bunların üzerine sevk etmiştir. Akşehir civarında yapılan savaşta deliler dağıtılmış, delibaşlar da öldürülmüştür. Emre itaat ederek memleketlerine gideceklere yardım edilmiş, bir kısım deliler de Suriye ve Mısır taraflarına gitmişlerdir. Delilerin ortadan kaldırılması sırasında büyük hizmeti geçen Süleyman Bey'e mükâfat olarak hassa silâhşorluğu verilmiştir.

            Osmanlı Ordusunun bir kolu olan Deliler, 1829 yılında yasaklanmış ve Akşehir taraflarına çekilen bu sınıfın askerleri 1830 yılında  Osmanlı’nın gönderdiği bir orduya yenilerek lağvedilmişlerdir. Ancak Kurtuluş savaşı öncesi Konya ve çevresinde çıkan ayaklanma bunların artıkları olan Delibaşlar öncülüğünde olmuştur.