Televizyonların siyah beyaz olmaktan usanıp renkliye dönüştüğü, tek kanal olmaktan yorulup, yanına kendi gibi arkadaşlar bulup evlerimize geldiği günlerdi.

Yılın son günü olmasının şerefine meşhur sanatçılar çıkacak diye, evin tüm bireyleri kıdemine göre, somyadan mindere oturarak televizyonların karşısına kurulurlar ve reklamlar dahil herbişeyi kaçırmadan izlerlerdi.

Kimsenin aklında noel moel olmaz, ancak ertesi gün tatil olması hasebiyle uzun oturulacağı, o günün sabahından belli olurdu. 

Pazardan alınan meyveler yıkanarak, plastik kaplarla odanın ortasına açılan sofra bezine taşınırdı. Daha küçük kaplarda; kabuklu fıstık, beyaz şeker, lokum, bisküvi, olmazsa olmazımız günaşık konurdu.

Portakal, elma ve mandalina kabukları çöpe atılmaz, sobanın üstüne konarak esans görevi yapar, ardından yanması için sobaya atılırdı.

Saatlerin yirmi dörde erişmesiyle, Ankara havaları eşliğinde kıvranan dansöz bacının ekranda gözükmesiyle, odadaki oturma düzeni allak bullak olurdu. Çocukların gözleri faltaşı gibi açılırken, yüzü kızaran gelinlik çağındaki kızların aklı ekranda kalsa da mutfağa koşarlar, eli ayağına dolaşan anne ise ‘hadi uykunuz gelmiştir’ demeye başlar, baba da ‘yeter gari kapatıvırın şonu’ diye, çaktırmadan baktığı televizyonu gösterirdi.

Sabah kalkıldığında, dünden farklı olarak evdeki tek değişim, geçen yıl olduğu gibi bu yılda mobilyacıdan ya da tüpçüden alınan bedava takvimin, eskisiyle yer değiştirmiş olmasıydı.

Bu satırları okuyan genç kardeşlerim, muhtemelen bu anlatıma çok Fransız kalacaklar ama uzatmamak için eksik yazsam da o dönemler böyleydi.

Şimdiki gibi; akıllı telefonlardan resimli özel kutlama mesajları atılmazdı ama özellikle ticaret erbaplarına, çalıştıkları firma ya da bankalardan tebrik kartları gelirdi.

O günlerde de mutedil yaşayan kesim abdestini alır, Kur’an-ı Kerim’i okur, nafile namazlar kılar ve saat yirmi dörde yaklaşırken, seccadesinde kendine, ailesine, milletine ve ümmete dualar ederdi.

O günde de arpa suyu, üzüm suyu ya da tekel amblemli korsan olmayan, sarhoş eden sıvılar tüketilirdi. Fakat bugünkü gibi kantarın topuzu kaçırılmaz, edep dahilinde kutlamalar yapılırdı. Şişli’nin Kurtuluş semtinde olduğu gibi; tava tencere çalınıp, pencerelerden balkonlardan sokağa, bardaklar ve şişeler atılmazdı. Balkonlardan silahlar ateşlenmez, evinin terasında kuşlarını yemlemeye çıkan adam, serseri bir kurşunla vurulmazdı.

Sosyal medya sayfalarımda yazdığım gibi “de get yalan dünya neyine sevineyim, neyini kutlayayım, bir yaş daha çaldın benden, üzüntüler içindeyim” sözümü sizlere de aktararak; yasakların bittiği, ticaretin hızlandığı, sağlıklı, huzurlu, mutlu, bereketli ve ülkemizin her konuda refah seviyesinin arttığı yeni bir yıl geçirmenizi dilerim.