Bu söz, sadece bir uyarı değil; çağımıza tutulmuş bir aynadır.
Mevlânâ der ki: “Canın lezzetlere değil, anlamlara doysun.” Çünkü haz, bir yudum sudur; içtikçe susatır. Anlam ise bir pınardır; beslendikçe daha çok akar. Ama biz ne yapıyoruz? İçsel boşluğumuzu doldurmak için daha çok tüketiyoruz, daha çok eğleniyoruz, daha çok kaçıyoruz…
Nietzsche, insanı “amaçsız bir hayvan” olmaktan koruyacak tek şeyin, kendi değerlerini yaratmak olduğunu söyler. Ona göre haz, sürünün oyuncağıdır; anlam ise yalnızca cesur bireylerin keşfidir. İşte tam da bu yüzden, sürekli haz peşinde koşan insan aslında özgür değil, tutsaktır. Çünkü anlık zevklerin zincirine vurulmuştur.
Frankl ise savaş esir kamplarında en çıplak gerçekliğiyle görmüştü: İnsan, ekmeksiz yaşayamaz belki, ama anlamsız hiç yaşayamaz. Açlıktan, işkenceden, soğuktan kırılan bedenlere rağmen hayatta kalanlar, bir “neden”i olanlardı. Çünkü Nietzsche’nin de dediği gibi: “İnsanın bir ‘neden’i varsa, her türlü ‘nasıl’a katlanabilir.”
Şimdi soralım: Bizim “neden”imiz ne?
Sosyal medyada kaybolduğumuz saatler mi?
Tüketip bitirdiğimiz eşyalar mı?
Yalnızlığı bastırmak için sığ ilişkiler mi?
Yoksa daha derin bir şey mi?
Bir öğrenci için öğrenilen bilginin yarına bırakacağı iz…
Bir işçi için alın terinin evine kattığı sıcaklık…
Bir anne için çocuğunun gözlerindeki güven…
Mevlânâ’nın diliyle söyleyelim: “Sen cansın, ten değilsin. Gül bahçesisin, diken değil.” Haz diken gibidir, anlık acıyı unutturur ama derinde kanatır. Anlam ise gül bahçesidir; kokusu ruhu besler, kalıcılığı insanı yaşatır.
O hâlde dostum, kendimize şu soruyu sormadan güne başlamayalım:
“Bugün yaptığım hangi şey, sadece bana değil, başkasına da ışık olacak?”
Çünkü haz gölge gibidir, elini uzattığında kaçar.
Ama anlam, ışık gibidir; bir kez yandığında, karanlıkları parçalar.
Felsefenin Anlam Arayışındaki Yeri
Felsefe, insanın anlam arayışının en köklü yolculuğudur. Sokrates, “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez” derken, aslında bizi hazların peşinden sürüklenen sürü yaşamından uyandırıyordu.
Felsefe, sadece soyut düşünceler değildir; günlük hayatımıza yön veren pusuladır. İnsan, “Neden varım? Nereye gidiyorum? Doğru nedir, iyi nedir?” diye sorduğunda, işte felsefe oradadır.
Bugün tüketim ve hız çağında kaybolmamak için felsefeye daha çok ihtiyacımız var. Çünkü felsefe bize düşünmeyi, sorgulamayı, kendimizi ve dünyayı anlamayı öğretir. Anlam arayışı da işte bu bilgelikle güçlenir.
Hazların geçici parıltısı karşısında, felsefenin sunduğu derinlik bize şunu hatırlatır:
Bilgi, anlamın yol arkadaşıdır.
Öneri ve eleştirileriniz benim için önemli: hakanzeybek4242@gmail.com