1970’lere doğru, bir kitap çıkmıştı. Adı 1980 veya 1984 olan romana göre: “1980’den sonra devletler o kadar güçleniyorlar ki; insanların her adımını kontrol edebiliyorlar. Herkesin tüm sırlarını devlet biliyor. Her bir vatandaşın atacağı her adım, yönetenler tarafından yönlendiriliyor. Herkes izleniyor. Özel yaşamın gizliliği ve kutsallığı diye bir şey, yok! Emirlere uymayanlar hemen imha ediliyor. Tüm vatandaşlar Büyük Ağabey’in kölesi…
Ayrı bir yerde ise; beyinlerine takılan minik elektronik yonga ile güdülen; yalnızca yöneticilere organ nakli yapılacağı zaman, organları alınarak yararlanılan bir insan sürüsü, koyunlar gibi topluca duruyorlar… Verilenleri yiyorlar, konuşulanları anlamıyorlar, kendilerinin insan olduğunu da, bilmiyorlar”
Okuduğunuz zaman dehşete kapılıyordunuz. Yazarın hayal gücü korkutuyordu. “Nasıl akıllı bir adam! Böyle korkunç bir tabloyu nasıl düşünmüş” diyorduk.
Bugünkü yaşama olanaklarını bir gözden geçirince; o yazarın nasıl da aldandığını anlıyorsunuz. Düşündüğünden daha beter günlerin geleceğini bilememiş! Otuz-kırk yıl sonrasını, hiç hayal edememiş… Kitabını okuyunca, dehşete kapılan bizler; “Beterin de, bin beteri olabileceğini” hiç akla getirmemişiz. Anlattıkları, şimdiki yaşam zorlukları ve tehlikeleriyle kısıtlamaları karşısında, pek zavallı kaldı artık!
***.
Mülkiye’de Nihat Üçyıldız adlı bir sınıf arkadaşımız vardı. Ben kaymakamlık günlerimin üçüncü yılında, istifa ederek; avukatlık mesleğine geçtim. O, yıllar sonra vali oldu. Valilikten geri gelip, Nüfus İşleri Genel Müdürü yapıldı. Vatandaşlık numarasını, o icat etti. Keşke İstanbul valisi olsaydı da, icat ettiği vatandaşlık numarası yoluyla; insanlarımızı her an kolayca izlenebilir mahluklar ve esirler haline getirilmesine yol açmasaydı… Durumun bu kadar kötüye varacağını düşünemedi. Şimdi haftada bir olan yemeklerimize gelmiyor. Yüzünü pek göremiyoruz. Vatandaşlık numarasını icat ettiğine utandığından mı saklanıyor? Bilmem! Altı ay önce ıssız Mamak tepelerine yağılan dev alışveriş merkezlerinin birinin önünde rastladım. O da benim gibi; eşi içeride satın almayacağı tüm malları eliyle kontrol ederken; kapının dışında bekleyip sıkıntıdan patlıyordu. “Sınıf Yemeğine geleceğine” söz aldım. Gene gelmedi. Hepimizi numaralayıp, damgalanmış duruma düşürdüğü için, yüzü tutmadı herhalde.
***
Babam, askerliğinde süvari imiş. “At ve katırların tırnak numarası olduğunu; tırnak numarası bilinince; hayvanın dosyasında yazılı tüm özelliklerinin ortaya çıktığını” söylerdi.
Şimdi, hepimizin tırnak numarası var sanki! Hür vatandaşlar değiliz de; filanca numaralı esiriz her birimiz. Belki o kadar değil; fakat gidiş oraya doğru. Büyük ağabey, her hareketimizi, hatta kafamızın içindeki düşünceleri bile izliyor ve biliyor. Hatta, abartıp aleyhimize kullanabiliyor. Veya öyle olmasa bile; hepimizi o korku sardı. Karşındaki görevli, hatta hiç ilgisiz kötü amaçlı biri; senin vatandaşlık numaranı veya adını bilgisayara yazdı mı? Yandın! Tüm yaşamın ortaya çıkıp faaş oluyor. (adeta ilan ediliyor) Çırçıplak kalıyorsun!
Sokaklardaki, her binadaki ve merdivenlerdeki kameralardan, sürekli izleniyorsun. İster soyun, ister soyunma! Çıplak bir zavallısın artık! Tırnak numaranı ekrana yazan herkes, sen zavallıyı çırçıplak soymuş gibi görüyor! Her tarafın açıkta artık!
Eşinle seyahate çıktın, otelde kaldın. Filminin çekilmediğinden emin olabilir misin? Asla! Bir de ustaca başka resimler eklenerek rötuşlandı mı? Yandın ki, ne yandın!
ÇIPLAK VATANDAŞ adlı da bir roman vardı. Bizden biriydi yazarı. Hayal gücü hiç yokmuş ki, oradaki beden çıplaklığı martaval kalıyor artık! Bugün en sade bir vatandaşın özel hayatı, o romandaki kahramandan bin kat daha açıktadır. Herkes çırılçıplak artık!
***
Bir vakıfta irticalen yapacağım uzun konuşmanın kaydedilmesi için; o işin uzmanıyla anlaşmıştım. Sonradan yayınlamayı düşünüyordum. Sohbet sırasında: “Kaydedilmiş konuşmaları, harf-harf ayrılabilirim. Konuşanın her harfi söyleyişini ayırarak; bu harfleri istenen şekilde birleştirebilirim! O kişinin sesinden; hiç yapmadığı başka bir konuşma elde edilebilirim!” demişti.
İşin vahametini tasavvur edebiliyor musunuz? Sizin sesinizden hiç yapmadığınız konuşmalar da ortaya çıkarılabiliyor. Bilgisayarınıza, başkaları siz yazmış gibi kayıtlar yerleştirebiliyor. Ses ve görüntü kayıtlarına dayanılarak ceza alanların veya yaşamı kararanların, acaba ne kadarı gerçekten suçlu?
Kıyamet mi yakın? Yoksa gelecek nesilleri daha korkunç günler mi bekliyor?
nazifkurucu@hotmail.com www.nazifkurucu.com.tr