1096’ın sonları ile 1097’in başlarında İtalya, İspanya ve Fransa’daki Frankların harekete geçerek bütün kuvvetleriyle mukaddes Kudüs şehrini Müslümanların elinden kurtarmak üzere Hıristiyanlara yardım amacıyla I. Haçlı Seferine çıktılar.  Büyük yolculuk İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa’dan asillerin, papazların, şövalyelerin ve halkın katılımı, Pierre L’Ermite adında gezgin bir keşişin yol göstericiliği ile başlatılmıştı.

            Anadolu’ya gelen 600 bin kişilik Haçlılar, Müslüman, Hıristiyan ayrımı yapmadan önlerine kim çıkarsa soyup soğana çeviriyor, ya da öldürüyorlardı. Türkiye Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan, kendilerinden çok fazla olan Haçlı ordularına karşı doğrudan savaşa tutuşmak yerine engelleme taktiği uygulamanın daha yararlı olacağına karar verdi. Anadolu’da yürüyüşlerini zorlaştırmak için geçecekleri yol üzerindeki bütün su kaynakları kullanılmaz hale getirildiği gibi her türlü yiyecek maddesi de yok edildi.

            Haçlılar, 3 Temmuz 1097’de Eskişehir’den tekrar yola çıkmışlar, Ankara üzerinden, Tuz Gölü yanından geçmeye karar vermiş, ancak hava koşulları nedeniyle Akşehir ve Konya üzerinden ilerlemeyi daha uygun bulmuşlardı. Zira sıcaklığın fazla olması Haçlıların yavaşlamasına sebep olmuştu. Yol boyunca yiyecek ve içecek sıkıntısı çeken Haçlılar ancak Ağustos ortalarında Akşehir’e varabilmişti.

                Susuzluktan, açlıktan, yorgunluktan, bilhassa yaz sıcağından yüzlerce adam yollarda ölüp kaldı. Bir şövalyenin maiyetinde bulunan askerlerden beş yüzü bir günde ölmüştü. Haçlılarla yola çıkan kadınlardan gebe olanlar yolda doğurmakta idi. Bu kadınlar gıda bulamadıklarından sütleri gelmiyor, çocuklarını havaya kaldırarak:

            -Ekmek, su!

            Diye bağırıyorlardı. Su ve ekmek bulamayınca:

            -Yarabbi, bir an önce canımı al!....diye Allaha yalvarıyorlardı. Haçlılar, Antioch in Pisidia denilen yerden (Yalvaç’ın kuzeyine 1 Km’lik alandan) yürüyerek Akşehir’e (Philomelium)’a doğru geliyorlardı. Yanlarında bulunan köpekler su bulmak için dağlara koştular. Bir gurup insan köpeklerin gittiği yere kadar gitti. Hakikaten burada bir pınar vardı. Derhal kana kana su içtiler. Fakat hepsi de zehirlenerek ıstıraplar içinde can verdiler. Bu pınardan su içen üç yüz kişi derhal ölmüştü.

             Haçlılar yazın bu sıcağında Akşehir’e doğru hızlı bir yürüyüşle harekete geçtiler. Nihayet bu acıklı yolculuktan sonra Akşehir’e geldiler. Etrafı çaylar, çayırlar ve ormanlarla süslenmiş bu şehre canlarını attılar. Şehre girmek istedikleri zaman kale kapılarının yüzlerine kapanmış olduğunu gördüler. Bundan da fena halde müteessir oldular. Kaledekilerle savaşacak güçleri yoktu. Kaledeki Türklere yalvardılar. Ekmek istediler. Fakat bu insanlar kaledeki askerlerle birkaç gün önce Eskişehir yakınlarında yaptıkları savaşta onları yenmişti. Şimdi yendikleri kişilerden yardım istiyorlardı. Kaledeki askerler bunlara torbalarla un verdiler. Derhal ekmek yapıp yediler. Bu defa karınlarında sancılar başladı. Bir müddet sonra can verdiler. Kaledekiler unların içine alçı ve kireç katmışlardı. Haçlılar bu unlardan hamur yapıp yedikleri zaman bu maddeler bağırsaklara yapışarak onların ölümüne sebebiyet verdi.

            Akşehir’e gelen Haçlılar çöl gibi yerlerden kurtulmuş, sulak bir yere gelmişlerdi. Akşehir Gölü civarında konakladılar, bu gölden kana kana su içtiler. Etrafta bulunan bazı Rum köyleriyle zamanla dostluk kurdular. Köylüler, Haçlılara zahire ve erzak getirdiler. Kendilerine rehberlik ettiler. Bazı yerli Hristiyanlar Haçlıları bir kurtarıcı olarak karşılıyorlardı.

            Haçlılar, Akşehir’deyken Tolloy (Toulouse) Kontu Raymond tehlikeli bir hastalığa tutuldu. Bu ağır hastayı Akşehir gölü kenarına götürüp boylu boyunca yatırdılar. Ölüyor zannı ile papazlar kendisine ayin yaptılar. Akşehir gölünden ılgıt ılgıt esen nemli yel hastaya iyi geldi. Bu arada bir papaz dua ederken hasta şifa buldu. Bu dirilmeyi papazın kerametine atfettiler.

            Haçlılar, Akşehir’de bir müddet istirahatten sonra yine yola düzüldüler ve Konya önlerine geldiler. Susuz kalmamak için Akşehir’den aldıkları suyu tulumlarla taşıyorlardı.

Kaynaklar: 1- Şapolyo,  Enver Behnan (1966) Kılıç Aslan. Türkiye Yayınevi, İstanbul.

2-Genç Özlem (2016) Antakya`nın Haçlılar Tarafından Ele Geçirilişi.  Yayınlanmamış tez.

3-Demirkent, İşın (1997) Haçlı Seferleri. Dünya Yayıncılık, İstanbul