Bir zamanlar televizyon yoktu.

Radyo vardı. Akşam olunca ev içerisinde kumanda kavgası, kanal kavgası olmazdı.

Radyoda arkası yarın dinlenirdi.

Okunan fazla gazete yok, dergi yoktu.

Kış ayı geldi mi okula giderken karlara bata çıka giderdik.

Evlerde kuzine soba kurulur, üstünde su güğümleri kaynar, çay demlenir, kuzinesinde patatesler pişirilir, ekmek dilimleri kızartılır, portakal soyulur, kabukları kuzine sobanın üstünde yanarken odanın içerisine mis gibi güzel bir koku verirdi.

Ekmekler el değmeden yapılmazdı.

Mahalle aralarında ev ekmeği yapan fırınlar vardı. Ev ekmeği yapılırdı. Annelerimiz akşamdan hamuru hazırlar, sabahtan at arabaları ile ekmek fırınına ev ekmeği yapmaya giderdi. Ekmeklerimiz lezzetliydi, sağlıklıydı.

Her mahallede birkaç bakkal vardı, veresiye defterleri vardı. Bakkaldan çay bardağı hesabı ile çekirdek alırdık.

Bakkallarda leblebi tozu satılırdı.

Bir zamanlar patatesin, biberin, domatesin tadı vardı.

Mahallede herkes birbirini tanırdı; büyüklere saygı, küçüklere sevgi vardı.

Yokluk vardı, yoksulluk vardı.

Gaz lambası ışığında ders çalışılır, sohbet edilirdi.

Bir zamanlar güzel günlerdi.