İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu türbede ellerini arkadan bağlamış..

Ve arkasından Hoop! Soruşturma başlatılmış…

Valla! Ben buna inanmıyorum. Bu mizah, hiç değilse şaka olmalı. Çünkü böyle işler millet olarak altyapımızda var. Nasreddin Hoca’mızı üretmiş yüzyıllarca yaşatmışız. Bitmez tükenmez hazinemiz var. Birileri acı çeken bu toplumu güldürmeye çalışmış olmalı…

BİR ANI

Kızım “Uygar”ın üniversite yıllarında, Bursa’nın kapalı çarşısında gezinti yapıyoruz (O yıllarda bu tanıma yoktu ama) Tüm yollar “Lebaleb” dolu. İki kişi yan yana yürüyemez halde önlü-arkalı gidiyoruz kızıma;

“Sen benim önüme geç” dedim.

Aklımca onu arkadan gelebilecek sarkmalardan koruyacağım. Ondan hiç beklemediğim bir yanıt aldım;

“Baba! Baba! Sen benim önümden yürü. Ne olur ne olmaz? Unutma burası “Bursa” dedi..

Sonrasında bu konu kulaktan kulağa geçti, Bursa kültürünün bir parçası haline geldi.

Yukarıdaki olay yaşanınca aklıma geldi. “İmamoğlu” ne düşündü? Bilemem mekan farklı ama kim bilir? Aklına neler gelmiştir…

İKİNCİ ANI

Oğlum “Ender”le İtalya’da Roma şehrinde ünlü “Aşk Çeşmesi”nin yanındayız. Burası aslında vakti zamanında bir zenginin duvar dekoru. Sol taraftaki kiliseyi farkediyor;

“Haydi oraya girelim diyorum”

Demokrat bir yapım var diye bilinirim. Hatta kendimi Irk’tan inançtan bağımsız bir dünya vatandaşı olarak tarif ederim. Ama bu galiba doğru değil zira bazı konularda “faşist” sayılırım.

Özellikle ülkemize turist olarak gelen Hristiyanların boyunlarında asılı haç işaretli kolyeleri, oraya buraya kazınmış dövmelerini görünce beni afakanlar basar.

Kendi ülkelerinde kilise kapısından geçmeyen bu insanlar gelip burada “artist”lik yapıyor! Derim.

Ne zaman ülkelerine gitsem mutlaka kiliselerine girip, gezer oturur kendime göre intikam alırım.

Bu ürkütücü, serin ve muhteşem mekanların oturma yerleri var. Oturup dinlenir içimden kendi dualarımızı okurum.

O gün içerde ayin var yine aynısını yapıp bir kenarda oturdum. Bir süre sonra oğlumun telefonu çaldı kapatıp konuşmak için kapıya gitti.

Aradan uzunca bir süre geçti. Ender yanıma geri dönsün diye beklerken bu defa o telefondan beni dışarıya çağırdı…

Çıktım kapıda bekliyordu, biraz kızgın döndü bana:

“Nerede kaldın baba’ seni Türkiye’de camiye sokamıyor burada kiliseden çıkaramıyoruz” dedi.

Aklıma geldi yazayım:

Camilerimizde en arka sıraya sandalye konulsa kıyamet mi kopar?

Yere çökemiyor, diz bükemiyoruz işte… kazık gibi ayakta mı duralım. Bana kilise aratmayın artık…

Önemli Not:

Bir süredir devam eden görme yeteneğim artık yüzde on beşe düştü. Yazılarım seyreldi…

Yolda size baktığım halde görmeyişim, selam vermeyişim, gülmeyişim bu nedenledir. 

Yakında yazamayabilirim.

Konuyu uzun zamandır yakından takip eden ve artık yakın bir arkadaşım olan Konya Selçuklu Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Bengü Ekinci Köktekir’e, göz iğnelerimi özenle yapan Prof Dr. Banu Turgut Öztürk’e teşekkür ve sevgilerimi gönderiyorum.

Aman! “Diyabet”e çok dikkat edin..