26 Ocak 2022 tarihli yazının devamı.

Kasabada 1250’den fazla hane, bir bedesten, büyük bir çarşı, birkaç han ile iki hamam vardır. Bir telgraf hanesi ile o zaman henüz açılmamış olan bir rüştiyesi vardı. İmaret Camii, Ulu Cami, İplikçi Camii adlarıyla bilinen üç büyük cami-şeriften başka; mescitler, on bir tane medrese, redif taburu merkezi olduğundan bir de büyük askeri deposu ve Ermenilere ait iki kilise vardır. (Kiliselerden bir tanesi günümüze ulaşmış ise de diğer günümüze ulaşamamıştır. Bu kilisnine günümüzde Kız Meslek Lisesi olarak bilinen binanın yakınlarında olduğu kanaati hakimdir.)

Hükümet Konağı evvelce yanmış olduğundan, ahşap köhne bir handan ayrılarak kiralanan bir yer, geçici olarak Hükümet Konağı edinilmişti. Sonraları, halkın yardımıyla yeni bir tarz üzere yeni bir Hükümet Konağı yapıldığını, Konya’nın 1306 hicri senesi salnamesinde görmüştüm. İmaret Camii, kubbeli şirin bir camidir. 1.Beyazid inşa ettirmiştir. Caminin hariminde demir parmaklıklarla ayrılmış bir kütüphane vardır. Bunun kurucusu, aslen Akşehir kazasına eklenmiş olan Doğanhisar nahiyesi halkından meşhur Hace-i Şehriyari Akşehirli Ömer Efendi’dir. Konya vilayetinin diğer yerlerinde olduğu gibi Akşehir’de de medreseye  ‘daire’ denir. Eskiden beri ilimler konağı olan bu dairlerden bir hayli ulama yetişmiş ve feyz alıp tahsil gördükleri yer Akşehir olduğu için, Akşehirli olmayan birçok zat Akşehirli diye şöhret bulmuştur. Nitekim Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi, Akşehir kasabasına dokuz saat mesafedeki Ilgın kasabası ahalisinden iken tahsilini başta Akşehir’de yaptığından Akşehirli unvanı ile namlıdır.

Eski mimari tarza ait, sokaklarda şekilleri bozulmuş dağınık bazı eserlerle, civardaki kabristan külliyetle mevcut olan eski kalıntılardan Akşehir’in vaktiyle mühim bir şehir olduğuna delil getirilmekteyse de ele geçirilen kitabeler eski şehrin ismini göstermediğinden; bazıları topografyaya bakarak Akşehir’in Philomileum antik şehrinden ibaret olduğunu hükmetmiş, kimi de ‘Pisidie vilayetinin merkezi olan Antioche, yani Pisidie’nin Antakyası denilen şehir, bugün Akşehir olarak bilinen beldedir’ diyor.

Hristiyan tarihinde şöyle zikrolunmuş: ‘Vaktiyle Haçlılar Eskişehir’den kalkıp Akşehir’e doğru gelirlerken, geçtikleri yolarda havanın çok sıcak oluşundan ve suyun yokluğundan, çekilmez mihnet ve meşakkatlere düşmüşlerdi. Tam bir elem ve ızdırapla Akşehir havalisine yaklaştıklarında, sanki hayat fışkıran bir kaynak bulmuşlar gibi su keşfettilerse de ihtiyat ve tedbiri unutarak suya saldırınca, birkaç yüzü ani bir ölüme uğradı ve pek çoğu da gayet ağır hastalıklara tutuldu. Az kaldı ki bu hal kendileri için susuzluk belasından daha yakıcı bir afet ve musibet olacaktı. Bununla beraber sonradan Akşehir önlerine ulaşıp mukavemet görmeden şehre girdiklerinden, böyle etrafı bahçeler, çaylar, çayırlar ile süslü ve kuşatılmış bir şehrin giriş kapılarının kendilerine açık görmemeleriyle son derece mutlu ve sevinçli idiler. Çekilen mihnet ve meşakkatler unutularak safa beldesinde bir müddet eğleşip istirahat ettiler.”