Ramazan ayının son günlerinde hemşehrilerimizle yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmak istedim.   

Pandeminin maddi manevi etkilerinden fazlasıyla bunalmış, şimdilerde biraz biraz rahatlamaya başlamış vatandaşların bu kez de yüz yüze geldikleri ağır ekonomik koşullar ve yaklaşan seçime dair düşüncelerini, kısacık anekdotlarla sizlere aktarayım.

Bahçesi tarlası olan üreticiler, ülkemizde sadece mevcut iktidar döneminde değil, hemen her zaman üreticinin büyük kazançlar elde etmeden tarım yaptığını, Türkiye’yi doyurmanın bedelini az kazanarak ödediklerini oysa kaymağı aracıların yediğini söylüyorlar. Diğer taraftan, önemli bir bölümü ise “saman bile ithal ettik abi” diyerek tepkilerini dile getirirken, gübre fiyatlarındaki artış nedeniyle normalin yarısı kadar gübre atabildiklerini belirtiyor ve soruyorlar; “Önümüzdeki yıl hasat edilecek ürün de yarı yarıya azalacak. O zaman millet ne yiyecek, kaça yiyecek?”

Bazıları; “Tamam, hükümetin yanlışları var ama yerine gelecek daha iyisi yok” diyor. Bazıları ise; “Bir liralık köprü on liraya mal olmadı mı? Geçiş ücreti, olması gerekenden daha pahalı olmasaydı işleten şirket geçiş garantisi ister miydi? Biz burada, Akşehir’de oturduğumuz yerden Çanakkale’deki köprüden geçmeyen araçların geçiş ücretini ödüyoruz” diyor ve ekliyor: “Daha kötüsü ne olabilir ki?”

Gazetemizin dünkü nüshasında yer alan ve Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamalarını içeren haberi okuyan bir Akşehirli, bana soruyor; “Enflasyonun Mayıs ayından sonra düşme eğiliminde olacağını söylemiş. Aynı Merkez Bankası, yılsonu enflasyon tahminini iki katına çıkardı. Bu ne yaman çelişkidir?” diyor. “Bilmiyorum, TÜİK’in açıklamalarını takip et” diyorum. Kızıyor.

Bir esnaf kardeşim, birkaç çalışanıyla beraber ortak görüş beyan ederek; “Ekonomi açısından ülkece bir seferberlik içerisindeyiz. Ancak muhalefet bunu görmüyor, sürekli baltalıyor” diye muhalefet partilerini eleştiriyor. Dayanamayıp “Enflasyon faizi doğururmuş, öyle söylüyorlar” diyorum. “İnanma” diyor.

“Ekonomi neyse ne, ben başka şeylere de bakarım” diyen bir başkası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir teröristi işe aldığını iddia ediyor. “Adamın sabıka kaydı temizmiş” diyorum, o da kızıyor. “Sen şimdi, Osman Öcalan denen terörist başı neden TRT’ye çıktı da dersin” diyor. Bir şey demiyorum.

Bir başka işyerinde, AK Parti Konya Milletvekilleri Orhan Erdem ve Leyla Şahin Usta’nın Akşehir’de ilçe teşkilatı ile yaptıkları istişare toplantısına geliyor konu. Vatandaşlardan biri, Leyla Şahin Usta’nın, yerel seçimler öncesinde de AK Parti Seçim Bürosunun açılışına katıldığını hatırlatıyor. “Hiç unutmam, çok güzel konuşmuştu; ülkeyi çalıp çırpanlara bırakmayın demişti” diyor. Son gelişinde de; Kılıçdaroğlu’nun, elektriği kesik diyerek gittiği evde aslında elektriğin kesik olmadığını, halka yalan söylendiğini açıkladığını anlatıyor. “Ben de dün twitterda videosunu izledim, ödenememiş 4 faturam var ama Genel Başkan evime gelince, sağ olsun Kaymakamımız elektriğimi açtırdı demiş” diyorum. İçeride soğuk bir hava esince izin isteyip kalkıyorum.

Dönüşte, haftanın hemen her günü kullandığım yoldan birkaç gündür geçmediğimi fark ediyorum. Cumhuriyet Meydanı’ndan geçip 24 Ağustos Bulvarı’na inmemi sağlayan merdivenler. Her zamanki alışkanlığımla adımlarımı dikkatli atmaya hazırlıyorum kendimi ama garipsiyorum, bir değişiklik var. Merdivenler pırıl pırıl yeni taşlarla döşenmiş. Hızlıca inip çıkabilirim artık. Tamam diyorum, iddia edildiği gibi Kasım ayında olmasa da belli ki yakında seçim var.

Mutlu, huzurlu, kazasız belasız bir tatil dileğiyle Ramazan Bayramınız mübarek olsun.