Gece saat bir, sabah yapılacak çok ciddi bir ameliyat için bekliyorum. Olmak ya da olmamak, ölmek veya yaşamanın sınırındayım. Burası Türkiye’nin en büyük ve önemli hastanelerinden biri, adını yıpratmamak için yazmıyorum.

Kapı açılıyor, içeri bir görevli giriyor. Bana acilen göğüs kıllarımı temizleyip efora gitmemi söylüyor. Neden gündüz değil de bu saatte? Refakatçilerimi, kalacakları yer olmadığı için otele gönderdim. Jileti veya kremi nereden bulacak, nasıl gideceğim? Kantinde varmış, inip oradan satın alabilirmişim!...

Zor bela buluyor, son derece kalitesiz bir tüy dökücü alıp odama çıkıyorum. Tarifesine göre uygulama yapıyorum ama faydası yok, dökülmüyor. Ve kendimi tavuk yolar gibi yolup temizliyorum. Efora çıktığımda görevli hanım koşu bandına giderek hız veriyor, son hıza gelmişiz koşuya devam ediyorum. Görevli şaşkınlık içinde;

“Ben böyle bir hasta görmedim. Sizi neden kalp ameliyatı yapıyorlar?” diye soruyor…

Hayır dedim, sorunum kalpte değil.

“O halde niçin efora gönderdiler?”

Telaşla haberleşmeye başladılar, durup dururken kalp ameliyatı olmaktan kurtuldum! 2002 yılı 19 Kasım günü idi.

Operasyon 9 saat sürdü. Ülkenin kendi konusundaki en önemli iki profesöründen biri yaptı ameliyatımı. Ankara’ya gidişimden bir hafta önce aramış, herhangi bir ön hazırlık yapmam gerekir mi diye sormuştum. Hayır çık gel! demişti.  

Son derece stresli geçen o sürecin sonunda gece yarısı yola çıktım. Çok sevdiğim kentimi şöyle bir baştanbaşa dolaştım. Belki hiçbir zaman yeniden görüşemeyecektik. Caddelerle sokaklarla vedalaştım. Yolda bir ara, sessizliği bozmak için arabamın radyosuna uzandım. Tam o sırada şu şarkı çalıyordu;

“Aman doktor, canım gülüm doktor, derdime bir çare.”

Yan gözle yanıma ve arkama baktım. Eşim ve çocuklarım bana göstermemek için çabalıyor, sessizce ağlıyorlardı.

Hasta yatağımda uzanırken içeri giren bir ekip sorularına başladı;

“Son günlerde aspirin veya türevi bir ilaç aldınız mı?”

İki gün önce bebe aspirini aldığımı söyleyince dosyayı kapattılar. Bir kan sulandırıcı almamam gerektiğini, operasyonun bir hafta ertelendiğini söyleyip çıkıp gittiler.

Dünyam yeniden yıkıldı, yeniden o stresli bekleme süreci başladı. Size sordum Hocam! Herhangi bir ön hazırlık yapayım mı! diye sordum. Neden aspirin içme diye uyarmadınız!

Ameliyat öncesi yaşadığım o gece neden kıllarımı yoldurup az daha kalp ameliyatına giden yola soktunuz?

Bunları elbette kendisine soramadım. Çünkü ekibi çok başarılı bir iş çıkardı ve ben, aradan geçen 20 yıla yakın süredir yaşıyorum. Tabi buna yaşamak denirse!

Hayatta hiçbir şeyi şansa bırakmamamız lazım ama ne yaparsanız yapın o her şeye hakimdir. Bana da bugün bir anımı yazmak düştü…

Okuna ve ders alına!...