Geçen hafta sosyal medya platformlarından birinden belki çoğunuzun daha önce izlediği bir Türk filmini Babamın Ceketi’ni izledim.

Uzun yıllardan beri bizim tv dizilerini ve filmlerimizi izlemiyorum. Hiçbir toplumsal soruna değinmeyen, neredeyse tamamı laf ve görüntü salatası olan bu yapımların çoğu sinirlerimi bozuyor.

Fragmanlarından edindiğim bilgiler var. Hele bunların bazıları “Recep İvedik” serileri ve benzerleri izlenme rekorları kırınca bu topluma ait umutlarım yerin dibine girdi.

Babamın Ceketi çok farklıydı. Üniversite bitirmiş işsiz ve biçare bir gencimiz yarınını sağlam zemine oturtmuş, evlenebilmek için çırpınıyor, çaldığı her kapı yüzüne kapanıyordu…

Aynı konumdaki milyonlarca gencimizin içimizde yaşadığını ve bu korkunç dramı yakın çevresiyle paylaştığını düşününce içim karardı.

Çünkü artık üniversite açmak, bunları hiçbir gelecek vadetmeyen fakülte ve yüksekokullarla doldurmak kocaman bir ihanettir.

Çünkü oralara yerleşen çocuklarımız genelin bir tık üstünde zeka ve donanım sahipleridir. Çoğu akademisyen bile olmayan pabucumun doçent ve proflarıyla dolu bu okullar, ne yazık ki diplomadan başka bir şey vermiyor. Bu gençlerin önemli bir kısmının yetenekleri karanlık girdaplara girip, törpülenip köreliyor. Geriye enkaz kalıyor. Bunlar sözde üniversite bitirmiş ya! Bu unvanlar işe girmekte fayda değil doğrudan engel getiriyor. İşveren yüksek diplomadan korkup kapıdan çeviriyor.

Yıllar öncesine ait bir anım var:

Bilgisayar yeni yaygınlaşıyor. Kimi esnaf ve tüccarımız çağa uyum göstermek için o “takoz” bilgisayarlardan satın alıyor. Henüz sosyal medya, internet yok veya yaygın değil. Ticari programlar yükleyip faydalanacak.

Bunlardan ilki sobacı Gürcan Türüdü. Sistemi kurdurup karşısına geçiyor, ikisi birbirine bakıyor. Hemen bir yardımcı aramayı düşünüp camına ilan yapıştırıyor:

“Bilgisayardan anlayan eleman aranıyor…”

Çok geçmeden büroya giren, kılık kıyafeti düzgün bir genç işe talip oluyor. Konuşması ve duruşu farklı olunca Gürcan Türüdü soruyor;

“Siz bu işi nereden öğrendiniz?”

Gencin cevabı tüyler ürpertir:

“Ben Bilgisayar Mühendisiyim.”

Gürcan: “Kardeşim ben sizi çalıştıramam, hak ettiğiniz ücreti veremem, ben sıradan, az çok deneyimi olan birini arıyorum.”

Genç: “Peki öyle bir elemana kaç para vereceksiniz?”

Sorunun cevabı için epeyce düşünür. Kafasındaki rakamı söylemekten çekinir, yükseltir; bugünkü para ile iki bin falan. Aldığı cevap insan olanın tüylerini ürpertir:

“Tamam” der genç, “Olur, ben çalışayım.”

Gürcan elbette kıyamaz, çay içip ayrılırlar.

Bu eleğin üstünde kalıp geleceğe yönlenenler, bir de altında kalıp yere düşenler var. Onlar hizmet sektörünün her bölümünde karşımıza çıkan beceriksiz usta ve kalfalar olur. Aralarından bazıları hiç bu eleğin içine girmemiştir, sivrilir başarılı işadamları filan olur.

“Babamın Ceketi” konuya ama ortalarda bir yerlerde yine Türk Filmi moduna girmiş. Banka soymuş, şu-bu olmuş sonunda mutlu sona gelmiş ama ilk defa dişe dokunur bir konuya değinmiş. Düşünüp ders alınsın diye yazdım.