Aşkın diğer yanı Yalnızlık göreceli kavramdır...

Bu sabah isteksizce çıktım yataktan. İnsan anlattıkça hafifler derler, ben anlattıkça yoruluyorum. Teyzem kahvaltıyı hazırlamış beni bekliyor. Tek kelime etmeden biraz peynir bir kaç zeytin atıştırdım.

Sonrada elimde kitap etrafa baktım. Kaç saat öyle kaldım bilmiyorum. Ne düşünüyorum bilmiyorum. Ne istiyorum onu da bilmiyorum. Sadece öylece oturuyorum. Akşamüzeri tarçınla birlikte yürümeye başladık. Teyzem gelmek istemedi, sanırım benim yalnız kalmayı istediğimi anladı.

Bugün pazar olduğu için gölün oralar dolu oluyor. Herkes ailesini alıp piknik yapmaya geliyor. Kamelyalarda yer bulamayan insanlar genelde yerlere kilim serip oturuyorlar. Çocuk parkının oralarda çocukların çığlıkları, kahkahaları yeri göğü inletiyor. Çevre köy ve kasabalardan gelenlerde var.

Kimseye bulaşmadan göl kenarının en uzak köşesine oturdum. Tarçın etraftan dağılan mangal kokusu ile kendinden geçmişti. Onu bırakmak için yalvaran gözlerle gözlerime bakıyor, arada ağzının içinden havlıyordu. Ben de Tarçının o hallerini görmezden geliyor etrafa bakıyordum.

"Merhaba."

Kafamı çevirip sesin geldiği tarafa baktım. Komutan sivil giyinmiş karşımdaydı. Sivil hali daha yakışıklıydı.

"Merhaba komutan."

"Nasılsınız Ela Hanım."

"Teşekkür ederim siz."

"İyim, canım sıkıldı öyle bir dolaşayım dedim."

"Haklısınız burada yapacak şeyler sınırlı, iyi ki burayı yapmışlar.

"Evet."

Gözleri tarçına kaydı;

"Köpeğiniz çok akıllı eğitimli mi?"

Tarçının yanına çöküp başını okşamaya başladı. Anlaşılan tarçında komutandan hoşlanmıştı.

"Evet, akıllı bazı komutlar dışında eğitimli değil."

"Kadını bulması beni çok etkiledi."

"Köpek içgüdüsü her halde, kötü bir şey olduğu zaman seziyor."

Benim kâbus görüp uyanacağım zamanlarda uyumamam için her türlü şirinliği yapıyor, sahip olduğun en iyi dostum.

"Neden burada yaşıyorsunuz Ela Hanım?"

Böyle bir soru beklemiyordum. Biraz şaşırdım ve verecek cevap aradım. Neden buradayım?

"Affedersiniz haddimi aştım galiba."

"Yok, hayır, yani ben... Bu soruyu kendime sormayalı çok uzun zaman olmuştu."

Sessizlik oldu, gözlerim göle kaydı. Neden buradayım, ne zamana kadar buradayım?

"Burası sessiz, huzur veriyor."

"Şehrin gürültüsünden uzak ve burada hayat ucuz."

"Evet."

Kendi sorduğu sorunun cevabını kendi verdiği için gülümsedi.

"Yazar falan mısınız? Yani ben sizi genelde kitap okurken görüyorum ama."

"Yazar değilim dediğiniz gibi sadece okuyorum. Neden bu kadar merak ediyorsunuz?"

"Aslında sizi tek merak eden ben değilim. Benim cevabıma gelince esrarengiz bir haliniz var ve sessizsiniz. Bir şeylerin sizi üzdüğünün farkındayım. Gerçi hakkınızda bir kaç şey duydum ama ne kadar doğru bilmiyorum."

"Hiç bir doğru tarafı yok duyduğunuz şeylerin. Kimsenin benim hakkımda en ufak şey bildiği yok. Öyle sizin dediğiniz gibi esrarengiz biri değilim, büyük sırlarım yok. Sadece meraklıların meraklarını gidermeyi sevmiyorum."

"Anlıyorum."

"Sizin için söylemedim Komutan. Üç yıldır buradayım hala benimle ilgili saçma sapan şeylerin konuşulması hoşuma gitmedi."

"Böyle yerlerde normal küçük yer olunca haliyle konuşuluyor. Siz onlar için sır küpüsünüz ve onlar içinizi görmeden rahat bırakmazlar. Bu arada adım Mehmet."

"Memnun oldum."

"Bende Ela Hanım."

Gülmek ona yakışıyordu. Bu arada Tarçın artık dayanamadı ulumaya başladı.

"Neden böyle yapıyor."

"Mangal kokusuna karşı koyamıyor."

"Anladım eğer istersen arkadaşlar doyursunlar onu. Yukarıdalar."

Tarçın bunu duyarda durur mu? Hemen Mehmet Beye dönüp havlamaya, kuyruğunu deli gibi sallamaya başladı.

"Tamam, sakin ol."

Telefona birini arayıp bulunduğumuz yeri tarif etti. Gelecek kişiyi beklerken küçük sohbetimize devam ettik.

"Bir askere göre yumuşak bir yüz ifadeniz var."

"Babamın isteğiyle işletme okudum, sonrada askere geldim. Askerlik bitince komutanlıkta bitecek."

"Asteğmensiniz yani?"

"Evet."

Bu arada bir genç hazır ola geçti;

"Emredin komutanım" dedi.

"Köpeği alıp mangaldan kalan etleri verin."

"Emredersiniz komutanım"

Askerin Tarçına korku dolu bakışını fark ettim. Tarçını tutup gözlerinin içine baktım.

"Askeri üzmek, korkutmak yok onlar bizim dostumuz. Yemeğini yiyip geleceksin."

Tarçın tüm sevimliliği ile askere yaklaşıp elini yalamaya başladı. Asker rahatlayıp tarçınla birlikte yürümeye başladı. Onlar uzaklaşırken kendi kendime "evet rahat olmalıyım asker bizim dostumuz" diye hatırlattım.

Komutanla sohbet etmek hoşuma gidiyordu. Okuduğu bir kaç kitaptan bahsetti, bende ona bazı kitaplar önerdim.

"Yalnız mı yaşıyorsun?"

"Evet, ama bu sıralar misafirim var."

"Bahçede gördüm sizi. Annen mi?"

"Sayılır teyzem"

"Peki, o gidince ne yapacaksın? "

"Kaldığım yerden devam edeceğim."

"Korkmuyor musun tek başına."

"Tek başıma değilim ki"

"Doğru ya Tarçın var"

"Evet, ama bahsettiğim o değil."

"Yani yalnız olmadığını mı söylüyorsun?"

"Yalnızlık göreceli bir kavramdır komutanım."

"Nasıl yani."

"Yani aslında görünürde yalnızım. Köpeğim, kaplumbağalarım ve kitaplarımla yaşıyorum ama aslında aklımda, kalbimde biri daha var. Bu yüzden ben hiç yalnız yaşamadım ki."

"Kim?"

(...)

Asker tarçını getirdiğinde, keyfi yerine gelmiş hayta sanki gülüyordu.

"Teyzem beni bekliyor komutanım size iyi akşamlar."

"İyi akşamlar..."

Tarçını da alıp bekleyenlerime doğru yürüdüm.

 

 

font-family:"Times New Roman","serif";mso-bidi-font-family:Calibri;}
{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }