Aşkın diğer yanı Geri dönmek mümkün mü?

"Ela."

Gözlerimi açtım, karşımda teyzem..

"Günaydın teyze"

"Günaydın kuzum, haydi kalk gözleme yaptım, ıspanaklı çok seversin sen."

"Tamam, geliyorum şimdi."

"Tamam, bahçede bekliyorum."

Kalkıp yüzümü yıkadım. Havluyla kurulurken aynadaki aksime baktım. Yıllar bana da acımamış, göz kenarlarıma hafif kırışıklıklar koymuş. Saçlarımda beyazlarım var artık. Havluyu bırakıp teyzemin yanına geçtim. Ispanaklı gözlemem ve teyzem beni bekliyor.

"Hava bulutlu bugün yağmur yağacak galiba."

"Evet."

"Akşam yürüyüşü kaldı desene?"

"Fazla uzun sürmez yaz yağmuru çabuk geçer bilirsin."

Sabahları genelde iştahsızımdır ama teyzem kırılmasın diye bir şeyler atıştırdım.

"Kışın nasıl burası?"

"Soğuk, hayat felç oluyor. Elektrikler gider yollar kapanır."

"Soba mı yakıyorsun?"

"Evet."

"Anladım. Büyük şehirden sonra burada yaşamak sıkmıyor mu seni?"

"Huzur veriyor."

Evet, huzur veriyor. İnsanları meraklı ama bir o kadar da iyi. En azından burada acımı hatırlatacak, acıyacak, sahte dostlar yok.

 Kahvaltı sofrasını kaldırırken teyzeme yardım ettim. Sonra elime bir kitap alıp bahçeye oturdum.

Bir kadının hayatta kalma mücadelesini anlatıyordu kitap. Yanlış bir evlilik, bilmediği bir ülke ve dil, farklı bir kültür, başına gelen onca saçma şey.

 Aslında olay dünyaya kız çocuğu olarak gelmekle başlıyor. Geçmişten günümüze hiç değişmeye kural. Doğu, batı fark etmez, eğer kadınsan her yerde şiddet, taciz, ölüm vardır. Biz kadınlar kırılgan yaratıklarız, en güçlümüzün bile kırılma noktası vardır. Hal böyle olunca erkekler tarafında hep kırılır ve incitiliriz. Babamız, kocamız, ağabeyimiz, sevgilimiz, oğlumuz... Kategori geniş, sonuç aynı.

Victor Hugo Sefiller de;

"Avrupa uygarlığında köleliğin kalktığı söylenir. Yanlış. Hala vardır kölelik, ama yalnız kadınları ezer artık, adı da fahişelik." demişti.

Bu dünyaya kadın olarak geldiysen mücadele anne kucağında başlıyor.

Hava iyice karardı. Gündüz gece görünümüne büründü. Yağmurda yağmaya başlayınca tarçında alıp eve girdim. Tarçın salonda kaplumbağaları kesmeye başladı, bende oturduğum yerden onu kesmeye başladım. En ufak bir göz kaçırmamda saldıracağını biliyordum. Teyzem televizyonu açmış izdivaç programı izliyordu. Aslında izlemiyor öyle boş boş bakıyordu. Yoksa 65 yaşında görünen, yaşlı kel, uzun burunlu çirkin adama,30 yaşında görünen sarışın güzelin talip olduğunu görse eminim saçmalık diye kapatırdı.

Tarçını gözlerimle tehdit ettikten sonra kumandayı alıp televizyonu kapattım. Ama teyzemde durum değişmedi, O hala televizyon izliyordu.

"Teyze iyi misin?"

"İyim Ela, ne oldu?"

"Hiç öylesine sordum."

"Ay yağmura bak, gök delinmiş sanki."

"Bereket yağıyor.

"Evet, eniştem öyle derdi."

(...)

"Ne kasvetli bir gün, insanın içine işliyor."

"Neyin var?"

"Öylesine söyledim kuzum."

"Teyze neden geldin? Kocanı, çocuklarını neden bıraktın?"

(...)

"Anladım, anlatmak istersen dinlerim."

"Kocamın beni aldatmasına dayanamadım. Uzun süredir biriyle beraber. İkinci kadın bendim. Çocuklar büyünce daha fazla katlanmanın anlamı yoktu. Zaten Necmi ile ilişkimiz yıllar önce bitmişti. Çocuklar alıştıkları hayatı bırakmak istemediler. Bende yalnız çıktım geldim."

İşte kadın olmanın sorunlarında biri daha, hemcinslerimiz tarafında küçük düşürülmek. Uzun zamandır kimseye sarılamamanın acısını teyzeme sarılarak çıkardım.

"Ela?"

"Efendim teyze?"

"Geri dönmek mümkün mü?"

"Dönmek istediğin hayata göre değişir..."

 

Zeynep'in gecesi      2004

Oda kapısı açıldı. Nazmi Hoca beni içeriye çağırdı. Suçlu biri olarak hakkımda verilecek hükmü deli gibi atan kalbimle bekliyordum.

"Ela Karataş"

"Efendim hocam."

"Ela yaptığın şey çok yanlıştı. Belki kendince haklı sebeplerin olabilir ama izlediğin yol bu olmamalıydı. Bizler hukukçular olarak suçlulara cezayı kendimiz vereceksek, burada olmamızın sizleri eğitmemizin bir anlamı yok."

Aslında sonuç şimdiden belliydi. Yaşla dolu gözlerimi kapatıp açtım evet hala disiplin kurulunun önündeydim. Rüyada değil...

"Ela notların fena değil, aslında çok iyi. Bu durumda bir insiyatif kullanacağız. Seni okuldan atmak yerine bir hafta uzaklaştırma cezası veriyoruz. Sende bize söz vereceksin, böyle bir şey bir daha yaşanmayacak!"

"Söz hocam, çok teşekkür ederim."

"Çıkabilirsin."

Öyle bir rahatlamıştım ki, derin bir oh çektim. İçimden Nazmi Hocaya sarılmak geldi. Dışarıya çıktığımda meraktan kıvranan Zeynepe hiç uzatmadan sadece uzaklaştırma cezası aldığımı söyledim.

"Ay adak adamıştım Ela, Tavuk kesip Madamı çağıralım."

"Tavuğu marketten alsak, ayrıca biz değil de Madam pişirse olmaz mı?"

"Haklısın hayvanı mundar etmenin âlemi yok. Eee bir hafta ne yapacaksın?"

"Kafede çalışmaya devam, senden de notları alırım dersten uzaklaşmamış olurum."

Akşam Madam tavuğun yanına birde kırmızı şarap açınca tam bir kutlama oldu.

 

2005

 

Üniversitede dördüncü yılımızdı. Dersler çok zorluyordu ama ne ben işi ne de Zeynep kursu bırakmadık. Zamanla para bile biriktirmiştim. O parayı da üniversiteden arkadaşım Rıfat'a vermiştim. Babası borsacıydı. Benim param onda işliyordu. Zeynep de dans kursunda sertifika aldı profesyonel danscılar arasına katıldı. Öyle çok sosyal faaliyetlerimiz yoktu. Arada sinemaya gider, gece kulübünde canlı müzik dinlerdik. Ama genelde evde ya ders çalışır ya da dans ederdik. Madam bana çok kızardı

"Şu tangoyu bir beceremedin ayol."

"Ne yapabilirim Madam ben aşk kadını değilim."

"Aşk sensin şekerim."

Ankara'dan ayrılırken bize dört yıl boyunca annelik, arkadaşlık yapan bu kadını çok özleyecektim. Tabi ki yemeklerini de..

Akşam Zeynep'in dans kursunu veda gecesi vardı. Paraya kıyıp kırmız güzel bir elbise almıştım. Saçlarıma hafif bir dalga verip yana dağınık bıraktım. Evden çıkıp Madamın kapısına dayandım.

"Haydi, Madam geç kalıyoruz."

"Vav çok şıksınız.

"Teşekkür ederim tatlım sizde çok zarifsiniz."

"Teşekkür ederim şekerim her zamanki halim.

"Hıhı duy da inanma.

Madam siyah tayyörünün içinde çok zarifti. İnci kolye ve küpeleriyle çok şık görünüyordu.

 Gösteri Rixos otelinde yapılacak, büyük bir organizasyon olacaktı. Böyle bir gecede Zeynep'in sayesinde bizlerde katılıyorduk. Yolda heyecandan öleceğimi hissettim. Zeynep nasıldı acaba. Üzerimdeki elbise için paraya kıymıştım ama oralar için yeterli değildi. Taksi otelin önünde durunca heyecandan titriyordum.

"Sakin ol" Madam elimi tutmuş beni sakinleştiriyordu.

 Televizyondakiler gibi kırmızı halıdan patlayan flaşlar eşliğinde geçtik. Düşmeden içeriye girip masamıza oturduk. Başta modern danslar yapıldı. Arkasından tango ve salsa geldi. Daha sonra önce perdeler sonra da ışıklar kapandı. Perdeler açıldığında sahnede beyazlar içinde bir kız secdeye yatmış gibi bekliyordu. Müzik başladı, arkasından tayt giymiş bir adam gelip kızın omuzuna dokundu. Kız kafasını kaldırdı sonra birlikte uyum ile dans ettiler.

Zeynep beyazlar içinde inanılmaz güzel görünüyordu. Dansın sonunda Zeynep ölüyor adam da yanına kıvrılıyordu. Perdeler kapandı herkes çıldırmış gibi alkışladı. Madam ve ben birbirimize bakıp hem güldük hem ağladık. Perdeler açılınca Zeynep ve kavalyesi selam verdi, sahneden bana ve madama göz kırptı, sonrada içeriye gitti. Yanımıza geldiğinde hala elleri titriyordu.

"Nasıldı?"

"Harikaydı Zeynep."

Sarıldı;

"Ela teşekkür ederim sen olmasaydın ben başaramazdım."

"Ben bir şey yapmadım ki sahnede harikalar yaratan sendin."

"Sende buna vesile olandın."

Gece boyunca Zeynep tebrikleri kabul etti, kurs arkadaşlarıyla bizi tanıştırdı. Öyle mutlu görünüyordu ki...

Bizde onun mutluluğunun tadını çıkardık.

Eve giderken ikimizi de bir suskunluk sardı. Galiba yine aynı şeyi düşünüyorduk.

Ayrılıp yeni hayatlara başlayabilecek miydik?

 

font-family:"Times New Roman","serif";mso-bidi-font-family:Calibri;}
{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }