Zaten buradaki Arap sözü yanıltıcıydı. Asıl amaç, Arap olan ve olmayan tüm Müslüman ülkelerin parçalara bölünerek etkisizleştirilmesiydi! Türkiye ve İran Arap ülkesi değil! Fakat her ikisi de o saldırının hedefi yapıldı. Bu kötü planlı amacın ilk hedefi, biz olmuştuk. İçimizde yakılan dış destekli ve tahrikli terör ateşinin amacı; bizi bölmek ve ikiden fazla sürekli çatışan parçalara ayırmaktı. Bunu hemen gerçekleştiremeyince, plan bizi daha da sıkıştırmak için, Irak’a yöneldi. Orada kitle imha silahları olduğu yalanıyla ağır saldırı başlatıldı. Irak’ın bölünmesine ve o çatlağın bize de uzanmasına eskiden beri teşne olan kişi, nasıl olduysa bizdeki duruma el koyacak kadar yükseltildi.
Çok-çok sonraları, Irak’ın başına bölücü biri getirilip, dümen işletildikten de sonra; “Kitle imha silahları yokmuş! Yanıldık” diyerek oldu-bitti tamamlandı.
Bir milyondan fazla Müslüman’ın haksız yere öldürüldüğü, itiraf edilmiş oldu. Fakat, asıl plandan vazgeçilmedi. Halen o tuzak işliyor. Irak’a darbe vurulmadan önce, terörü orada da takip edebiliyorduk. O imkan şimdi yok!
Bu sahte baharların amacı ne demokrasiyi getirmektir; ne de halka özgürlük sağlamaktır… Öyle olsaydı, iş başına seçimle gelen diktatörlerden önce; ülkelerinin tüm servetlerine tek bir ailenin el koyduğu; onların bir emirle istedikleri tebaanın kellesini kestirebildikleri krallıklar ve şeyhlikler, hedef seçilirdi.
O sahte baharların amacı, Müslüman ülkeleri birbiriyle sonsuza kadar çatışacak parçalara bölmek ve yok etmektir. Bu yüzden; sömürgecilerin emrinde ve ortağı olan Arap şeyhlik ve krallıkların başına bir şey gelmiyor.
İlk saldırıya hedef olan Libya’daki değişiklikten ise, en büyük zararı biz gördük. Oradaki Türk yatırımlarının çoğuna el konuldu. On binlerce ve belki yüz binden fazla insanımızın iş bulup para kazandığı kapı bize kapandı. Oysa biz de, ittifak ayağı ile sömürgecilerin emellerine alet edilmiştik. Hatta oraya karşı yapılacak operasyonların merkezi, bizim güzel İzmir’imiz yapılmıştı…
Arap baharı diye bir şey yok! Yapılan İslam ülkelerinin parçalanmasıdır. Bu adım ilk kez, bize zarar verecek şekilde Irak’ta atıldı. Birçok yerde geliştirilen savaşların neticesi, hep bizim aleyhimize sonuçlar doğurduğu halde; ittifak-müttefik ayaklarlıyla, bu haksız ve milyonlarca insan ölümüne (katliama) neden olan tüm tuzaklarda; bize de zorla rol ve görev verdiler. Boyun eğmek zorunda kaldığımız halde; sahneye konan oyuna bir kahramanlık edası yakıştırılarak, aldatıldık! Avlandık! Zarar gördük, itibar yitirdik.
Bunun en büyük örneği, Libya oldu. Orada yüz bine yakın insanımız çalışıyor, binlerce şirketimiz büyük işler üslenip döviz kazanıyorlardı. Bazı atılımcılarımızın trilyonluk yatırımları vardı. İtalya ve Fransa, en kazançlı çıkan ülkeler oldular. Dünya jandarmasının istediği plan ise tam işledi. O yanlış hesaptan ne kadar zarar gördüğümüzün bilançosu belli değil!
Büyük güçlerin ve Haçlıların dünyaya yeni ve kendi yararlarına şekiller vermek için sıkça, hatta durmaksızın uğraştıkları bir gerçektir. Bu oyunlarına da, en çok bizi alet ediyorlar. Aslında başkalarının oyunlarına alet olmak, kötü bir roldür. Alet edilenin olaydan zararı olur, faydası olmaz.
Madem, rol üslenmekten kurtulamıyoruz… Hiç olmazsa yapılan operasyonlardan ülkemizin ve insanlarımızın kazançlı çıkmasını sağlayacak şartlar ileri sürelim. Her “HAZIROL!” diyene, kulak asmayalım. Kendi çıkarlarımızı ve şartlarımızı ileri sürecek cesaret ve kararlılığı gösterelim bari!
nazifkurucu@hotmail.com www.nazifkurucu.com.tr