Türkiye Selçuklu döneminde evlenip Akşehir’e yerleşen Selçuklu prenseslerinden Nevreste Sultan şifalı elleriyle hastaları iyileştiriyordu. Halk tarafından tanınıp sevilmesi sonucunda mezarı bir yatır haline getirilmiş ve ne yazık ki zamanla horasan erenleri ile karıştırılmış, erkekleştirilmiş ve din alimi olarak gösterilmiştir

            Akşehir’in Konya’ya yakın olması ve verimli topraklarının bulunması nedeniyle her zaman Selçuklu hükümdar ailesinin ilgisini çekmiştir. Bu nedenle hükümdardan Akşehir ve çevresinden tımar ve ikta alan hükümdar yakınları Akşehir’de yaşamışlardır. Bazı Selçuklu prensesleri Akşehir ve çevresinde evlenerek buraya yerleşmişlerdir.

Türklerin sultan ve ailelerini kutsal görmesi ve Akşehir’e yerleşen sultan yakınlarının fakir halka yardım etmesi, yemek vermesi gibi uygulamalar onlara saygı duyulmasına neden olmuş ve Akşehir’in unutulmazları arasına girmişlerdir. Özellikle Nadir köyü sultan yakınlarınca en çok tercih edilen köydü. Ayrıca Seyyid Mahmut Hayran Türbesi’nin yanındaki mezarlıkta pek çok Selçuklu şehzadesi ve prensesinin mezarı vardı. Ancak 1931 yılında mezarlığın kaldırılıp çocuk parkı yapılması nedeniyle bu mezarlar ve mezar başlıkları kayıp olmuştur.

Devamlı yağmalanan Akşehir’de maalesef günümüze çok az prensesin ismi gelmiştir. Bunlardan birisi de Nevreste Sultan’dır. Nevreste Sultan hakkında kaynaklar yok denecek kadar azdır. Pek çoğu yakın zamanda yazılmış ve hatalı bilgiler vermektedir.

Öncelikle Nevreste, Farsça bir kız adıdır. Anlamı ise yeni yetişmiş, genç, tazedir. Çoğulu Nevrestegan’dır. Selçuklu döneminde saray ve çevresinde Farsça adların sık kullanıldığını kaynaklar belirtiyor. `Sultan` ise o dönemde bazı büyük din bilginlerine ve Selçuklu ailesinden olanlara verilen bir unvan idi. Dolayısıyla bu durum bazı karışıklıklara neden olmuştur.

Nevreste Sultan ile ilgili kaynaklardan biri Şair Haki’nin “Akşehir Medhiyesi”dir. Burada:

Bulara aşina ol sen dilersen iresin doste

Bilürsün ayni hikmettir yatan “Sultan Nevreste”

İrübün haki payine şifa bulur nice haste.”

Şair: “Bilirsin burada yatan Sultan Nevreste yaşamış bir bilgedir. Bunları iyi tanı ki istediğinde dosta varırsın. Ayağının tozuna erişen nice kişiler şifa bulmuştur.”

Anadolu, çok eski devirlerden beri pek çok kavimlerin yerleştiği, çeşitli uygarlıkların kurulduğu ve bu nedenlerle gerçek kültür ve uygarlık hazinesine sahip olan bir toprak parçası. Bu hazinenin önemli bir bölümünü de halk hekimliği ve halk ilaçları oluşturuyordu. Halk hekimliğinin hekimleri belirli hastalıklarla uğraşan aile fertlerinden oluşuyordu. Bu tedavi etme kudretini ailesinden kan yoluyla alıyor ve babadan oğula, nesilden nesile devam ettiriyordu. Bu yetkiyi elde etmek için bir öğrenim ve eğitime gereksinim duyulmuyordu. Yalnız, başarılı olabilmek için bazı kurallara dikkat etmeleri gerekiyordu.

Kan bağıyla yetki almayan halk hekimlerine "izinli" denmektedir. Çocuğu ve yakın akrabası olmayan kişi, kabiliyetli gördüğü bir çocuğu yanına alarak eğitmekte ve zamanı gelince "elverme" töreniyle tedavi gücünü çırağına devretmekte idi.

 Genellikle halk arasında kadınların bu tedaviyi uyguladığı ve “Benim değil Fatıma Anamızın eli” diyerek vücudun hasta yerini el ile uyarmakta idiler. 'Sebebi elden, dermanı Allah'tan” diyerek hastalığı iyileştirmeye çalışıyorlardı. Akşehirli hastalara derman olmaya çalışan Nevreste Sultan öldükten sonra gücünün mezarının bulunduğu toprağa geçtiğine inanılarak hastalar bu mezarı ziyaret ederek toprağına yüz sürmüşlerdir.

Nevreste Sultan hakkında ikinci kaynak ise Mustafa Cavit’in eseridir. Mustafa Cavit tarafından1934 yılında yazılan “Akşehir kitabeleri ve tetkikat- Akşehir’de gömülü ünlü insanlar” isimli kitabında 38. sayfada yer almaktadır. Buna göre:

“Hayat hikâyesi bilinmemektedir. Mezarı ise İstasyona giden caddenin üzerinde ve debboy civarında mevcut ve etrafı parmaklıklarla çevrilmiş bir mezarda yatmaktadır.”

İbrahim Hakkı Konya’lı, “Nasreddin Hocanın şehri Akşehir, tarihi - turistik kılavuzu” kitabında:

“Nevreste Sultan denilen bu zatın türbesi Meydan Mahallesinde İbrahim’in dükkanı ittisalinde idi. Şimdi arsa halindedir. Hüviyeti ve ölüm tarihini gösteren bir vesika elimize geçmedi.” Şeklinde belirtmektedir.