Sıcaklık var ve yalnızlığını hissettiren bir şehir havası. Hele bir de parasızsan. Şehir sıcaklığında ne yaparsın. Bir takım eğri büğrü yollardan pencere kenarlarının gölgeliğinde sinema yolunu tutarsın. Kitapçıların vitrinini seyredersin. Film afişlerine bakarsın. Tek eğlence belki de sinemalardır şehirde. Hele ki kahvehaneleri, gürültüyü sevmiyor, sigara dumanından, okey sesinden, tavla pulu sesinden hazzetmiyorsan, sinemanın beyaz perdesi önünde yerini alacaksındır.
Belki de bir dönem şehrin en güzel eğlence mekanları sinemalarımızdı. Ne güzel sinemalarımız vardı. Saray Sineması, Uğur Sineması, Uzay Sineması. Tek eğlencemizdi sinemalarımız. Elli yıl öncesini özler mi insan? Yine ben cevaplayayım, Güzel olan şeyler özlenir, sinema olur, belki düğün salonu, belki yitirilen belediye salonu, belki kütüphane, sinema demişken yazlık sinemaları da unutmamamız gerekir.
İnsan elli yıl öncesi güzellikleri unutur mu unutmaz, belki bizim kuşak sinema kuşağıydı. En sevilen aktörler Cüneyt Arkın ki o bizim Battal Gazimiz, Kara Murat’ımızdı, Ölüm savaşçısıydı, dünyayı kurtaran adamdı, kanunun gücüydü, daha ne filmleri vardı akıldı kalan. Hele ki bazı filmlerindeki replikleri bile hâlâ hafızamdadır,
Kartal Tibet de akıllarda yer eden önemli bir aktördü, hele ki Tarkan filmi. Onlarca seri filmi çekilmişti. Benim en çok aklımda kalan Tarkan filmleriydi, Kartal Tibet ayrıca pek çok filmde de yönetmen koltuğuna oturmuştu.
1980 li yıllarda kentimizde sinemaya gitmek adeta bir alışkanlık olmuştu, Büyük şehirlerde alışveriş merkezlerinde olan sinemalar küçük kentlerde şehrin ortasında bulvarda birbirine sıralı olurdu. Afişleri sinema girişinin üzerinde büyük bir bez afişle tutturulurdu,
Sinemalar kültürel etkinlikti; buluşma noktasıydı.
Televizyonların yaygınlaşması ile sinema salonları da birbiri ardına azalmaya başladı. Benim bildiğim kadarı ile Uğur, Uzay Sineması kapanmış ve en sonunda da Saray Sineması yıkılmıştı ki. Bu sinemanın yıkılışını üzgün gözlerle izlemiştim. Önce çatı kiremitleri alınmış sonra yukarıdan aşağıya doğru taş yapı yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştı. Sinemanın yıkılışını görmek ne acıydı. Sanki bir arkadaşınızı, bir sevdiğinizi kaybediyordunuz. Ne çok üzülmüştüm. Böyle bir sinema yıkılır mıydı? Büyük balkon yıkılmış, sinemanın üst balkonu yıkılmış. Localar. Koltuklar kaldırılmış, duvarlarda birkaç film afişi de kalmış, onlar da yıkıntılar için de yerini almıştı.
1980 sonrası sinema sayıları teker teker azaldı. Çoğu yıkıldı, çoğu kapandı. Sinema sektörü zorlu bir döneme girdi.
1980 sonlarına doğru kentlerdeki bazı pastanelerde video kasetler gösterilmeye başlandı. 80 sonrası gençliği o günleri iyi bilir. Bazı pastaneler video kaset -sinema filmi- gösterir. Kasetin bir yüzünde en az üç çay ya da bir gazoz içmek mecburiydi. İkinci yüzünde yine öyle. Mutlaka çaylar ya da gazoz içilecek. Pastanenin içi iğne atsan yere düşmeyecek şekilde izleyici ile dolar, her kafadan bir ses çıkar, sigara dumanından göz gözü görmez, her 15 dakika da pastane sahibi çay, gazoz servisi yapar, kasetin ilk bölümü bitince, oturanlardan çay, gazoz paraları toplanır, pastanenin önünde bir on beş dakika ara verilir kasetin ikinci yüzünde izleyiciler tekrar pastanede boş bıraktıkları oturakları kapma derdine düşer, paldır küldür kasetin ikinci yüzü izlenmek için pastane salonu doldurulurdu.
Sonra bir baktık sinemalarda arabesk şarkıcıların filmleri çoğaldı. Çok da bu filmlerin getirisi oluyordu. Yine video kasetlerden izleniyordu. Bu dönemde Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gibi arabesk müzik sanatçılarının filmleri iyi iş yapıyordu
Yabancı avantür, macera tarzı filmlerde bu dönemlerde iş yapıyordu. Rambo ve bu tarz filmler bu dönemde yapıldı,
Bizim de kentimizde sinema salonlarının kapanmasına, kasetlerin artmasına şehrimizde pastanelerin iş yapmasına neden olmuştu.
Aslında sinemalarımız bir eğlence yeri değil bir kültürdü, birleşme noktasıydı. Hayal perdesinin açılışının umutla beklendiği, kalplerin hızla attığı bir salondu.
Sinemamızın ışıkları 1980 lerde söndü, şehrin ortasındaki taş bina olan sinema salonu yıkıldı. Sinema 1980 li yılların ruhunu yansıtıyordu. O heyecanı yansıtıyordu. Tahta koltuklarının sesi, film makarasının dönerken çıkardığı ses filmin her kopuşunda “film koptu Maviliii!” sesleri hâlâ kulaklarımızdadır. Hayallerin güzelliğinde yaşarız, ama o heyecanlar geçmişte kalmıştır.
Geçmiş yaşanmıştır ve hayallerde olsa sinemalarımız güzeldir, hatıralarımızda güzellikleriyle ve anılarımızla kalacaktır. (Temmuz-2025)