“Bulunmaz Hint kumaşı” deyimini hepimiz kullanırız fakat nereden nasıl geldiğini zannediyorum pek bilmiyoruz.

Toplumumuzda “nadir bulunan, paha biçilmez, kıymetli” anlamında kullandığımız bir deyimdir. 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Hint kumaşlarının piyasalarda az bulunur olmasından dolayı söylenmeye başlanmıştır.

İngilizlerin Hindistan hâkimiyeti 1612’de British East India Company aracılığıyla başladı. Şirket 17. yüzyıl boyunca ülkenin önemli şehirlerinde ticarî merkezler kurdu. Demir, kömür ve diğer madenlerin işletilmesiyle birlikte çay ve pamuk üretimi açısından bölge oldukça bereketliydi. 1757’de şirket artık bir devlete dönüşmüştü. İngilizlerin düzenli ordularının karşısında, küçük Hint prenslikleri bir bir düşmekteydi.

Britanya 1803’e gelindiğinde, Pencap bölgesi hariç, Hindistan’ın tamamını sömürgeleştirdi. O dönemde, pamuk üretimi oldukça kazançlı bir sektördü. Hindistan’ın verimli topraklarında, ucuz işgücüyle üretilen pamuklar, gemilerle İngiltere’ye götürülüyor ve kumaş üretiliyordu. İngiliz tekstil fabrikalarında üretilen bu kumaşlar, yine Hindistan’a satılıyordu.

Hintliler İngilizlerin ürettiği kumaşları beğenmiyorlar, daha pahalı olduğu halde, kendi yerli ürünlerini almayı tercih ediyorlardı. Ülkede bir türlü ithal kumaş kullanımı yaygınlaşmıyordu.

Bunun üzerine şirket yönetimi, çok caydırıcı ve zalimce bir yönteme başvurdu. Hintlilerin el tezgâhlarında kumaş dokumalarını engellemek için, Hintli çıkrıkçıların parmaklarını kestirdi. Düğüm atmalarını engellemek amacıyla, özellikle de başparmaklarını kestirdiler. Eli ve kolu kesilenler dahi vardı. Bunlar üç beş kişi de değildi. Neredeyse 100 bin kişi bu caniliğe kurban gitmişti. Neticede Hint kumaşı birden ortadan yok oldu ve pazar tamamen İngiliz ürünlerine kaldı.

İngilizler Hindistan'da kan ve renk bakımından Hintli, düşünce, ahlak ve zekâ bakımından İngiliz bir toplum yetiştirilmesi için çok çalıştılar. İngilizce lisanından ve edebiyatından başka hiçbir şey bilmeyen Hıristiyanlaştırılmış kimseler yetiştirdiler. Bunlar da memur olarak istihdam edildi. İşte bu zulüm ve vahşeti yapanların üçte ikisini bu şekilde beyinleri yıkanmış, kendi milletine düşman edilmiş veya para ile satın alınmış yerli Hintli teşkil ediyordu.

"Eğer içerideki yerli ihanet etmezse, dışarıdaki düşman zarar veremez" sözü gerçekleşmişti. Açgözlü, kapitalist ve zalimler yine kazanmıştı ve hala günümüzde kazanmaya devam ediyorlar.