Dünya devletlerinin girdiği ilk kitlesel büyük savaş 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşıdır. Savaşın başlangıç sebebi aslında beklenenden çok daha sürpriz bir şekilde oldu. Avusturya- Macaristan Veliahtı'nın Sırp bir milliyetçi tarafından öldürülmesi ile başlamıştı. Sırp milliyetçisini tetikçi haline getirenler belli ki bir dünya savaşının başlamasına ön ayak olacaklarını biliyorlardı. Zira ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların diplomasi yolu ile çözülmesi imkansız hale gelmişti. Bu yüzden tek çıkar yol savaş olarak görülüyordu.

Beklenen de oldu. Veliaht'ın öldürülmesinden sonra Avusturya-Macaristan hemen Sırbistan'a savaş açtı. Sırbistan'ın abisi Rusya'da Sırbistan'ı korumak için Avusturya- Macaristan'a savaş açtı. Avusturya-Macaristan'ın abisi Almanya'da Rusya'ya savaş ilan etti. İngiltere ve Fransa'da ortak düşman anlayışı prensibiyle Almanya'ya savaş ilan etti.  Böylece iki grup da oluşmuş oldu.

Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki Avrupa'nın genel durumu; toprak kavgaları ve ideoloji savaşları ile geçiyordu. Almanya ile Fransa arasındaki zengin maden yataklarının bulunduğu Alsace-Loraine bölgesi iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmişti. Almanya ve İngiltere arasındaki Afrika'daki sömürge paylaşımları ise iki ülke arasında gerginlikleri hat safhaya ulaştırmıştı.

Rusya savaştan önce son 50 yıldır yaptığı gibi Avrupa'daki Slav halkları kışkırtıp milliyetçilik ayaklanmalarına destek veriyordu. Böylece ülkelerden büyük toprak parçaları koparılması için çabalıyordu. Özellikle Sırplar ve Romanlar üstünde büyük bir milliyetçilik oluşumunun başlamasına ön ayak olmuştu. Osmanlı Devleti ise tüm Avrupa'dan atılmış, Rumeli'de sadece Edirne ve çevresi elinde kalmıştı. Son 70 yılda Osmanlı, 93 harbinden sonra Avrupa topraklarının büyük bir kısmını Ruslar'a kaptırmıştı. Ruslar'ın çekilmesinden sonra ise Romanya, Sırbistan ve Bulgaristan'ın isyanları ve ayaklanmaları sonucunda kalıcı olarak elden çıkmıştı.

Bu büyük devletler savaşa girmeden önce de Osmanlıyı dört bir yandan kuşatmışlar, işgal etmişlerdi. Sultan Abdülhamit döneminde Mısır ve Kıbrıs gibi devletin en önemli iki gözde toprak parçası İngilizlere verilmiş, bir kurşun bile atılmadan elden çıkarılmıştı. Osmanlı'nın Afrika'daki 500 yıllık toprağı olan kadim ülke Mısır'ın bu şekilde elden çıkarılması gerçekten çok trajediktir. Kıbrıs ise Ruslar karşısında İngilizlerin desteğini almak amacı ile İngilizlere verilmişti.

Doğu Anadolu'da Ruslar; Kars, Ardahan, Batum, Doğu Beyazıt'a kadar işgal etmişlerdi. Osmanlı ancak Sarıkamış, Erzurum hattında düşmanı durdurabilmişti. Arap toprakları tabiri caiz ise patlamaya hazır pimi çekilmiş bir el bombası gibiydi. Şerif Hüseyin önderliğindeki Arap milliyetçiler Osmanlı'ya isyan etmek için İngilizler'den gelecek emri bekliyorlardı.

Osmanlı'nın 1. Dünya Savaşı'ndan önceki genel durumu bu şekildeydi. Osmanlı son ana kadar İngilizler ve Fransızların yanında savaşa girmek için çabalamış ancak kabul edilmemişti. Tüm bu koşullar Osmanlı'yı, ta Abdülhamit devrinde başlayan, iyi ikili ilişkilerin kurulduğu Almanya'nın safına itti. Osmanlı Devleti, Çanakkale Cephesi ve Bolşeviklerin savaştan çekilmesiyle Kafkas Cephesi hariç tüm cephelerde yenildi. Savaşın sonucunda ülke düşmanlar tarafından işgal edilecek ve tarihin görüp görebileceği en ağır antlaşma Osmanlı'nın önüne konulacaktı.

Peki ya tersi olsaydı. Almanya önderliğindeki İttifak devletleri savaşı kazansaydı Osmanlı'ya ne olurdu? Şüphesiz ki savaşın en kârlı devletlerinden biri olurdu. Evvela Balkanlar'da karşı tarafta yer alan Romanya, Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk gibi ülkeler yenildiği için İttifak devletleri arasında yani Avusturya- Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı arasında paylaştırılırdı. Böylece Osmanlı, yeniden Balkanlar'da çok önemli toprak parçaları elde etmiş olur ve ekonomik ve politik yönden büyük devletler arasında yer alırdı.

Kafkaslar'da Rusya İmparatorluğu yerine Sovyet Rusya kurulduğu için Batum'dan öteye toprak alınması söz konusu olamazdı. Çünkü Sovyet Rusya ile imzalanan Brest Litowski antlaşması bunu gerektiriyordu. Çok önemli ve stratejik öneme sahip Kıbrıs adası yeniden Osmanlı Devleti'ne ait olurdu. Ayrıca İngilizler yenik düştüğü için önceden işgal ettikleri Mısır'ı Osmanlı Devleti'ne bırakmak zorunda kalacaklardı. Böylece Süveyş Kanalı'nın da açılmasıyla Mısır, Osmanlı Devleti için büyük öneme sahip bir toprak parçası sayılacaktı. İtalya, daha sonradan taraf değiştirdiği ve yenilen tarafta yer aldığı için işgal ettiği Trablus-Garp(Libya) yeniden Osmanlı Devleti'ne bağlanacaktı.

Arap yarımadasındaki Arap isyancılar ortadan kaldırılmış ve Mekke-Medine'nin yer alığı kutsal topraklar yeniden ve tam olarak Osmanlı egemenliğinde kalacaktı. Doğu sınırımız, İran Osmanlı'ya savaş açmadığı için değişmeyecek ve 4. Murat zamanında imzalanan Kasr-ı Şirin antlaşması geçerli olacaktı.

Tüm bu senaryolardan sonra Osmanlı Devleti yeniden tarihin en güçlü devletlerinden biri haline gelme imkanını elde etmiş bulunacaktı. Tarih eğer şöyle olsaydı, böyle olsaydı gibi senaryoları çokça görmüştür. Benim senaryom da tarihin ışığında bu şekildeydi. Şüphesiz ki gerçek tarihte bu sonucun yakınından bile geçilmeyecek ağır bir yenilgi yaşandı ve Osmanlı, tarihinin en ağır yenilgisini yaşadı. iki milyonu aşkın asker ve sivili katledildi. Savaştan önceki elinde bulunan toprakların da hepsini yitirdi. Ancak Adolf  Hitler'in de dediği gibi "Savaş karanlık bir odaya açılan kapı gibidir, içinden ne çıkacağını asla bilemezsiniz."

Osmanlı Devleti nice zafer senaryolarıyla girdiği bu karanlık odadan ne yazık ki hezimetle ayrıldı. Sebep ve sonuçları tarihe yazılan bu savaş hakkındaki son sözü yine tarih ve millet verecektir şüphesiz.